24 Şubat 2016 Çarşamba

Vaziyetler

çarkıfelek gibi. mehmet ali her an iflas etmeme gülecekmiş gibi hissettiriyor şu an hayat. olanlara olanlar eklenmeye devam ediyor. lise son sınıftayım. bu sene nerdeyse okula gitmedim gibi bi şey. devamsızlık hatsafhada. uyuyamama sorunum halihazırında uyanamama sorununu meydana getirdi. uzun zamandır gitmiyodum okula. hayata devam edebilme adına gitme kararı aldım bi gün. yine uyuyamadım. uyumadan gittim okula. normalde okula gittiğimde öğretmenler 'oo hoşgeldin oğlum' tarzında tepkiler verirken bugün derse başlarken bu tepkiyi alamamıştım. bünye buna alışınca garipsedim tabi. sonraki derse hoca girdiğinde fotokopi paralarından yakındı. sınıf ödemesi gereken parayı ödememiş ve hoca fotokopici abiye mahcup düştüğünü ve bizim yüzümüzden fotokopiyi dışarıda çektirmek zorunda olduğundan yakındı.

garip. kimse öğretmeni dışarıda fotokopi çekmeye zorlamadı ama hiyerarşik üstünlüğünü avantaj bilen öğretmen o yaşına gelmesine rağmen zeki öğrencilerin bulunduğu düşünülen bi okulda öğretmenlik yapmayı bi aşağılık kompleksi olarak görmüş olsa ki bize sizin yüzünüzden şunu yapmak zorunda kaldım diyerek bi çeşit ego tatmini yoluna başvurdu. olabilir. benim buna lafım yok. insanların kültürel anlamda toplumda yaptığı hareketler gözlemlenecek olduğunda çoğu insan zaten farkında olmadan kendini ispatlamaya çalışır. bu bir suç değildir. belki bunu zeki olmayan insan davranışı olarak görebilirsiniz. kendini kendi içinde ispatlamış insanın bu tarz yollara başvurmayacağını düşünebilirsiniz. fakat bu yapılan şey toplum tarafından etik veya kanuni bir suç yargısı konulacak seviyede değildir. asıl toplumun şimdi bahsedeceğim sorunu benim içimi yakıyor. kimsenin orada ağzından 'hocam kimse sizden fotokopi çekme talebinde bulunmadı. siz kendi istediğiniz olguda zorluk çekince bunun suçunu neden bize yüklüyorsunuz?' tarzında bir cümle çıkmadı. gerçekte bir tükürüğüyle boğabilecekleri o insana kimse cevap veremedi başımıza dert alırız korkusundan. normalde beni bilen bilir. ben bunu derim. benim için nerde olursam olayım kimse ne benden üstündür ne de ben bi başkasından. bunu o sınıfta diyecek birisi varsa tanıdığım ve bu olayda da gördüğüm kadarıyla sadece bendim fakat ben de demedim hiçbi şey. çok alıngan olduğumu düşündüğüm bi zamanda böyle bi cümle sarfettiğimde alacağım en ufak tepki beni etkileyebilirdi. konu sınıfın suskunluğu ve ögretmenin birkaç dakikalık serzenişiyle son buldu.

ders tarihti bu arada. 7 yıldır kafamız hiçbir şekilde almadığı zannediliyor olsa gerek hala konu kurtuluş savaşıydı. dünyadaki diğer kültürlerin tarihlerine adım atamamıştı daha lise son sınıf öğrencisi. 20 yılındaki isyanları işliyorduk. öğretmenin ağzından sürekli 'falanca din sömürüsü yaparak ankara hükümetine karşı ayaklanmak için insanları kırşkırtı' lafları çıkıyordu. yine şaşırdım. tam diğer konuya geçilirken elimi kaldırdım. konuya geçildikten baya sonra elimi farketti hoca bana bakmış olmasına rağmen ve söz hakkı verdi. burda da şaşırdım ve bir 5 saniye durdum. dersin başından beri gördüğüm şeyleri kurgulayınca hocanın o an bana karşı kesin bir antipatisinin olduğunu farkettim ve alacağım tepkiden korktum. ama yine de soracaktım sorumu. tarih benim için önemli bi dersti. insanın tüm hayata bakışını etkileme özelliği vardı ve yapılacak en ufak bir yanlış manipülasyon doğru bilgilerle şekillenmemiş ideolojilere sahip insanlar yetiştirebilirdi.

kafama takılan kısım din sömürüsü lafıydı. kime göre din sömürüsüydü? din sömürüsü ne demekti? biz neden o insanların yaptığı ayaklanma sistemine din sömürüsü demiştik? kısacası şöyle toparlayayım. ayaklanma yapılırken insanlara söylenilen şeylerin bize söylenmesi ve ardından bizim sonuç çıkarmamız gerekirken biz direkt din sömürüsü sonucuna kafeslenmiştik ama belki bu sözler bize aktarılsaydı çıkaracağımız sonuç cihad olacaktı. belki de biz zamanında yapılan bu ayaklanmaları allahın dinine küfredenleri vatandan püskürtme olarak tanımlayacaktık. bunu kimse bilemez. şu an nasıl ben izmirde yaşıyorken harbiden de din sömürüsüyle insanlar gaza getirilmiş olsa da bugün bu dersin bu konusu hakkaride anlatılırken öğrencilere din sömürüsü başlığıyla anlatılmıyor olabilir.

aynen bunları düşünmüştüm. bir bir söyleyip aslında o ayaklanmayı yapanlar neler demişti bize ham sonuç vermek yerine bunu söyleyebilir misiniz hocam dedim. bana sıfatın yok dendi.bu soruyu sen soramazsın dendi. ben sıfatım öğrenci değil mi diye sormamın üzerine 'hayır, ilgisiz' dendi.

şimdi bi dipnot verme gereği duydum. şu an new york bestsellerdaki o anın kurgusunu muhteşem yapan duygusallığı okura çok güzel veren intihar kitapları gibi yazılmış olarak düşünmeyin. çaresizliğim ve acınasılığımla prim yapma derdim yok. bu duyguları yaşamış insanların beni daha iyi kapmaları için betimlemelere biraz dikkat ediyorum. ne diyor ula bu değişik diyip sonunu görmemezlik etmeyin.

neyse devam ediyorum. şimdi bu senaryoyla ilgili herkes gibi olmayan bi huyum var. normal bi insanı belki rencide edecek sözler olsa da aynı zamanda topluluk içerisinde dense de bunlar benim sikimde olmaz. o insanın cümlelerinden beni daha tam olarak idrak etmeden yargısını çoktan koyduğunu görür ve benimle ilgili kötü bir yorum yaptıysa onun beynini tamamen kullanmayan bi insan olduğunu düşünüp güler geçerim.

ama kontrol edemediğim bir kırgınlık dünyasında yaşadığım şu zamanlarda bu sözleri işitince neden ilgisizim dedim. okula gelmiyorsun dendi. bi bakacak olursak evet, okula gelmiyordum uzun zamandır. peki bu beni ilgisiz mi yapıyordu? hangi gün bir öğretmen veya sınıftan bir insan karşıma çıkıp neden okula gelmiyorsun demişti? bana denilen tek şey insanların arkamdan okula gelmeyip evde ders çalıştığımı düşünmeleriydi. bu çocuk okula gelmiyor, bunun bir derdi mi var dendiğini duymamıştım şimdiye kadar. neden insanlık var olan şeylerin sebeplerini sorgulamadan direkt kendi çapında doğrular üretip onları sahiplenerek yaşıyordu? bu hayatın gerçeklerinden kaçıp beyinleri iflas etmeden daha rahat bir yaşam sürmelerini mi sağlıyordu? insanlar neden sorgulamıyordu? kafama her zamankinden fazla takılmıştı bu sefer. bu ilgisiz lafının üzerine tartışma devam ederken bu sefer tüm öğrenciler öğretmeni savunur nitelikte bana laf anlatmaya çalıştılar. tekrar düşündüm. insanlar okula gelmememin sebebini es geçerek ilgisiz sonucuna ulaşmışlardı benim için. fakat benim gündelik hayatta yaptığım şey benimle ilgili yanlış düşünce sistemiyle sonuca ulaşan insanlar gördüğümde yüzlerine bakıp o sakin psikopat gülümsemem olması gerekirken kırgınlık, telaş ve belki de biraz uyumamamın da etkisiyle saçma cevaplar vermeye başladım.



anlayamıyordum. ne daha evreni kavrayabildim ne de varoluşu. tanrı benim için bir inanç mıydı bir bilgi miydi. şu an ben var mıydım yok muydum. o an orda o tartışmayı yaşayan ben miydim yoksa zihnini kontrol ettiğim başka bir beden mi. sorgulamayan insanları görünce en gereksiz ayrıntısına kadar sorgulama isteği bürümüştü beni. tüm bu olanlar olurken sağ tarafımdaki yakın arkadaşlarım da en ufak bi yorum yapmamıştı benim lehime. bu söylediklerimi onların mantıklı bulacağına emindim söylemeden önce. buna da şaşırmıştım. bu yaşıma gelene kadar düşünmekten yorulmamıştım bir an ama bunlar üzerime çok gelmeye başlamıştı. kimsesiz kalmıştım sokakta. her an başka kötü bi şey olacak mı korkusunun üstüne hayatta kalmak için ne yapacağımı tartmam gerekiyordu.

günlerim her geçen gün daha da kötüye giderken asıl sorunlarımla yüzleşmeye karşı olan korkum tek bir soru getiriyordu aklıma. 'artık yaşamalı mıyım?'

22 Şubat 2016 Pazartesi

Ahmet Altan'ın ağzından

onunla bir kez daha buluşması, yaşadıklarını bir kaçamak olmaktan çıkaracak, kendisini bir labirent gibi içine alıp bu yaşananları bir daha kolay kolay dışına çıkılamayacak bir maceraya dönüştürecekti. bunu hissediyordu. kaçacaksa şimdi kaçmalıydı, daha sonra çok geç olacaktı. böyle olacağını hissettiği, hatta bildiği halde kaçmak istemiyordu. yaşadıklarının yarattığı heyecan ve zevk kadar, hatta belki de daha çok, bundan sonra neleri nasıl yaşayacağına dair içindeki merak kaçmasına izin vermiyordu.

12 Şubat 2016 Cuma

Giriş

merhaba

bu blogu gecenin bu saatinde başımdan geçen bir olay vesilesiyle açma kararı aldım. nitekim kafamdakileri bi şekilde günyüzüne çıkaramadan daha fazla dayanabilecek takatim kalmamıştı. arkadaşımla parkta buluşmuş muhabbet ediyorduk. ayrıldık ve eve yürürken bi araba önümde durdu ve içerideki abi evin nerde dedi.benim de evi tarif etmem üzerine gel bırakayım dedi. yol da kısaydı zaten yürümeyle 5 dakika olan yere 2 dakikada vardık. fazla muhabbet edemedik. rahat benden 5 yaş büyük biriydi konuşmasından yüzünden belliydi. tam kapıyı açtım bıraktığın için sağolasın abi diyecekken bi kız için hayatını mahvetme dedi. çok şaşırdım. yaklaşık olarak 2 haftadır intihar etmeyi düşünüyorum. daha hiçbir yakın arkadaşıma bunun konusunu açmamıştım. hiçbiri de gelip neyin var diye sormamıştı. sorsalardı da söylemezdim orası ayrı konu.bu konuları konuşmayı sevmiyorum. bana denecek şeyleri biliyorken ve bunları umursamayacakken konuşmanın lüzmu yoktu. ama yine de sormamıştı kimse. fakat benimle arabada 2 dakika ''senin evin nerde benimki burda gecenin bu saatinde niye dışarıdasın'' dışında muhabbet çevirmemiş olan adam benim durumumu ayrıntısıyla anlamıştı. o anın şaşkınlığıyla ses tonum inceldi ve nerden bildin abi dedim. tipin öyle duruyo dedi. sonra eve gittim. aynaya baktım. tipimde ne var la amuğakoyum dedim.

yok yok, şaka.

bilmiyorum. belki çok insan tanıyanlar için yüzümde bir kız için hayatını feda edebilecek bi sima vardır harbiden. arada ben de düşünmüyor değilim. ama olay bu değil. bu düşünceler kafama bir kızın benden ayrılması gibi basit sebeplerle oturmuş değil ki bu olaylarla intihar fikrine kapılanları da yadırgamıyorum. her insanın intihara meğil derecesi farklı. kimi en zor koşullarda yaşayıp kimsesiz bi şekilde büyüyüp hayatını devam ettirebiliyorken kimi sadece evreni sorgulayıp cevap bulamayınca bile intihar edebiliyor. dünya garip. insanlar garip. beynin işleyişi keşfedilememiş bir şaheser. çok soru var kafamda. çoğunuzda olduğu gibi. çok uzatmayacağım şimdilik. tıklanma sayısı veya yazdıklarımdan insanların bir şeyler öğrenmesi için açmadım bu blogu. günlük gibi bi düşünceler kusmuğu olarak kalsın burda. haydi rastgele