Merhaba
bu gerçek bir intihar notudur. her şeye başlamadan önce geçen yazımdaki oyunun çözümünü açıklayayım sizlere. ilk baştaki safsata kısımlarını geçersek asıl oyunun yer aldığı ve sadece bir kişinin çözebileceği şekilde düzenlediğim oyunu aslında kimsenin anlayamayacağı bir şekilde düzenlemiştim. anlaması gereken insan eski sevgilimdi. cümlenin başında her şeyimin doğumu derken onun doğum günü olan 7 martı anlamasını istemiştim. beni az tanıyanlar onun o tarih olduğunu zaten anlamışlardı. onun bir gün sonrasında derken bu düşüncemi eski sevgilimin doğum gününü kutlamadan önce böyle kötü bir olayla yeni yaşına girmesini istemediğim için 8 martı kastediyordum. sadece benimle evlenebileceğin yer derken zamanında bornova metro istasyonuna yakın bir yerdeki banklara oturduğumuzda ona 'buraya benimle oturmayan benimle evlenemez' demiştim ve yanlış hatırlamıyorsam hemen dibinde bir çocuk parkı vardı ve oradaki kaydırakta onu bekleyeceğimi bilmesi için kayar bir vaziyette ifadesini kullandım. bu cümleyi onun dışında okuyanlar sadece 'kayar' ifadesinden herhangibir parkta onu bekleyeceğimi düşüneceklerdi. ama yerini ilk başta sadece onun anlayabileceği bir cümle kullandığım için kimse bilemeyecekti. sonrasındaki cümlede bunu okuyan diğer insanlar 'sana yakın bir yer seçtim' ifademden onun evine yakın bir parkta bu olayın olacağını düşüneceklerdi. ama aslında ikimizin de okulu bornovadaydı ve park okula yakındı. o cümle diğer insanları aradan çıkartmak içindi ve bu cümlelerimin asıl amacı benimle konuşmayı uzun zamandır reddeden eski sevgilimle son bir kez görüşebilmekti.
bu yazıları sadece birkaç insanın okuduğunu düşünürken okul yönetim kadrosundan da birkaç öğretmenin öğrendiğini ve okuldaki bazı insanların ne olup bittiğini anlamaya çalıştığını öğrendim. işler biraz garip bir hâl almıştı benim açımdan.
7 mart gecesi eski sevgilim beni aradı ve yanıma geleceğini söyledi. o gece yanıma geldi sabah olana kadar dışarıdaydık sonra okula girdik ardından derslere girmeyeceğini söyledi falan filan derken öğleye kadar birlikteydik. o gün benim hayatımın en güzel günü olabilir. yanımda geçirdiği vakit için ona gerçekten minnettarım. bana yeniden hayat enerjisi vermişti geçici bir süreliğine.
fakat tüm bu oyun falan aslında sadece gözüken. bir de asıl oyun var ki bunu benim dışımda kimse bilmedi. evet, oyunun asıl amacı eski sevgilimle son bir kez görüşmekti ama tarih sanılan tarih değildi. asıl tarih 12 mart. yani bugün. blog yazısının tarihi her ne kadar 10 saat geriyi gösterse de şu an içinde bulunduğumuz tarihti hayatıma veda edeceğim zaman.
peki neden diye sorarsanız benim her şeyim dayımdır. size kısaca dayımı anlatayım. dayım çok uzun bir ömür yaşamamış bundan 4 sene önce kalp krizinden vefat etmiş her şeyden çok önemsediğim ve sevdiğim tek insandı. onu ölüme iten olaylar ise çok acıklıdır. vefatının ardından telefonuna girildiğinde bir sürü telefon kaydı vardı telefonunda. tüm aramalarını kaydediyormuş. hepsi dinlendiğinde ortaya bir film senaryosu çıkmıştı bir erkeğin bir orospuya olan aşkı ve çeşitli insanların dayımın üzerinde oynadığı karaktersizce olaylar niteliği içeren. dinlemek isteyeceğinizi düşünmüyorum. dayımı tanıyorum. bunları bünyesinin kaldırabileceği bir insan değildi. yaşamaya devam etti pes etmeden ama vücudu dayanamadı acıya bir süre sonra. 8. sınıf sbs'ye gireceğim güne bir hafta vardı hiç unutmam. şimdi lise 4'üm ve 1 gün sonra ygs sınavım var. dayımın bu yaşadığı olayların neredeyse birebir aynısını yaşadığımı öğrendim birkaç saat önce. dayımın o hayattayken var olan reenkarnesi gibiyim. neyse bu konuyu daha fazla uzatmayacağım. sadede gelirsek dayımın doğum günü 11 marttı. bir gün sonrası ise 12 mart.
buraya pek fazla vasiyet yazmak istemiyorum ama düşündüm ki bu kararımı gerçekleştirdiğimde insanlar hiçbir şey bilmezse yanlış yapacağımı düşündüm. kendimle ilgili bazı şeyleri anlatmam gerektiğini düşünüyorum.
öncelikle bu durumumu paylaştığım insanlar sadece 6 yakın erkek arkadaşım ve eski sevgilimdi. erkek arkadaşlarımın tamamı değil neredeyse hiçbiri bu durumumu önemsemedi bu beni üzdü. eski sevgilim son gün olduğunu söylediğim zamana kadar önemsememişti gurur vebenzeri sebeplerden bu beni üzdü. bu olay arkadaşlarım vesilesiyle aileme, benim yaptığım bazı farkında olmadığım hatalardan okul yönetimine kadar gitti ve bu beni üzdü. eski sevgilimle son birlikte oluşumuz beni gerçekten çok mutlu etti ama o gün anlattığı neredeyse her şeyin ve davranış biçimindeki güzelliğin her birinin şu sıralarda yalan olduğunu öğrenmek beni üzdü. eski sevgilimin çevresindeki karaktersiz entrikacıların benim üzerimde oynadığı olayları öğrenmek beni üzdü. bunları burada tek tek sıralamama gerek yok. öğrenmek isteyen öğrenir bir şekilde. çok zeki olduğunu düşündüğüm okul müdür yardımcımızın bana söylediği sürüyle yalanı bilmeme rağmen yüzüne söylememem beni üzdü. ailemin bu olayı öğrendiğinde 'duygu sömürüsü yaparız da vazgeçer belki' şeklinde içlerine gelen şeytan dürtüşüyle ne kadar gerçekten de bensiz yapamayacak dahi olsalar benim karşıma geçip 'oğlum biz sensiz yapamayız' demeleri beni üzdü. eski sevgilime yaptığım tüm emeklerin gösterdiğim tüm değerin bir hiç uğruna olduğunu öğrenmek beni üzdü.bana o gün iyi davranmasının ardından bir şey sormak için birkaç gün sonra onu aradığımda beni terslemesi beni üzdü.
ademoğulları, düşünceme göre gelişen feminizmin yarattığı erkekler duygusuzdur kadınlar duygusaldır, kırılgandır gibi bir algı var. bu doğru değil. dayım, ben ve nice erkek duygusallığı ve romantikliği hatsafhada yaşayan ve aşırı kırılgan bir yapıya sahip insanlarız. sizden tek bir ricam var eğer bu yazıları okuduysanız. lütfen erkeklere iyi davranın. kimin ne yapıda olduğunu kimse bilemez. ben ve benim altımdaki nesillerde aşk acısı çeken çok fazla erkek olduğunu görüyorum. nolursunuz yapmayın. birbirinize iyi davranmak varken nolur kötü davranmayın.
insanlık adına veya herhangibir kişiye yönelik başka hiçbir vasiyetim yok. yazacağım pek bir şey de yok. kimse yatağa küs girmesin ve lütfen hepiniz kendinize iyi bakın.
11 Mart 2016 Cuma
2 Mart 2016 Çarşamba
Son feryat
hayat her an bir labirenttir. doğmadan önce annemizin yediği yemekler, dışarıda çalan yüksek sesli müziğin o karnın içindeki bize etkisi, ölmeden önce bastonun küçük bir çakıl taşına takılıp dengemizi kaybedip düşmemiz, bunların hepsi bu labirentin yönlerini belirler. fakat bildiğiniz üzerine labirent bir doğrultuda ilerlerken yön değiştirmesi gerektiğinde 2000 yapımı 2 boyutlu bir bilgisayar oyunu mantığıyla düşünürseniz gidebileceği toplam 3 farklı yön vardır.sağa, sola dönmek veya düz devam etmektir bu seçenekler. ama ihtimallerin sonsuz denebileceği bu evrende düz bir doğrultuda ilerleyen bu labirent saat yönünde 0.000...1 dereceden 179.999...9 dereceye kadar dönebilen bir yön seçebilirken aynı zamanda olaya 3. boyutu da kattığınızda bu dereceler aşağıya veya yukarıya doğru da yön belirleyip çok daha fazla seçenekte yön çıkar karşımıza. durup bi düşündüğünüzde bu ... kısmına istediğiniz kadar sayı getirebileceğimizi düşünürseniz hayatta attığımız her bir adımda sınırsız seçeneğimiz olur.
annemizin karnına girdiğimiz andan itibaren içinde olduğumuz bu labirentin adı 'hayatta kalmak' tır. yaptığımız doğruluğundan ve yanlışlığından asla tam olarak emin olamayacağımız seçimlerimizle öldüğümüz anda bu labirenti bitirmiş oluruz. fakat bu labirent başlayıp biten ve bittiğinde ortada bıraktığımız bir sanat eseri değildir yalnızca. benim bu sonuca varmamın sebebi ise duygulardır. insan sadece biyolojik, hormonlarıyla hareket eden ve hareketlerinde mantığını kullanan bir varlık değildir. her insanın farklı farklı konulara karşı duygusallık eğrileri vardır. bu labirentin her evresinde attığımız adımlarda ise 2. bir seçim olan duygusallık bölümü gelir ki işte bu evre bizim üzgün, mutlu, heyecanlı gibi ruh hallerine girmemizi sağlar ve işte bu yüzden bu labirent sadece bir labirent değildir.
attığımız her adımın ardından onun bizi etkileyeceği zorluk derecesini seçmemiz gerekir. bunu öleceğimiz güne kadar devam ettiririz.
sanırım buraya kadar çoğunuzun ilk defa duyduğu şeyler anlatmadım. şimdi anlatacağım kısım benim bu önermeye katacağım şahsi görüşümdür ki bunu da düşünmüş tek kişi olduğumu sanmıyorum.
intihar. intihar benim için bir ölüm değil. intihar insanın ölümüyle labirenti son buldurmasından ziyade labirenti paramparça etmesidir benim için. çünkü zorluk derecesini iyi ayarlayamamış o insan kendisinin kaldıramayacağı bir yük altında kaldığını düşünüp labirentin sonuna gelemeyecek bir durumda kaldığını sanır. en sonunda elleriyle unufak eder o labirenti.
normalde bu blogu intiharla ilgili kafamda geçen çok daha fazla konuyla yazmaya devam edecektim fakat bulunduğum durum her şeyden elimi ayağımı çekmeme zorluyor beni. kafamdakileri yazıya aktaracak kadar bile gücüm kalmadı.
size söyleyeceğim tek şey, eğer bir gün gelir de siz de benim gibi bu labirenti parçalamak isterseniz, çekinmeyin. kimse doğarken bize bu labirenti başladıysan bitirmek zorundasın demedi veya kimse bize bu labirente başlamak istiyor musun diye sormadı. sadece bizim elimize verildi bu çözmemiz için ama kimsenin bunu başarma zorunluluğu yok.
hayatta karşımıza çıkan yaşadığımız zorluklar üstesinden gelme ve bunların bizi daha güçlü bir karakter yapması zorunluluğuyla çıkmıyor karşımıza. her canlı bir gün ölümü tadacak. ecelinizle öldüğünüzde arkanızdan üzülecek insanlar varsa ki eğer bu intihar ettiğinizde de olacaktır. arkanızda bırakacağınız insanlar size vicdan azabı çektirip bu kararınızdan vazgeçtirmesin sizi. bu güne kadar kendimi düşünmeden yaşamaya çalıştım. insanların duygusal değişimlerini kendiminkilerden önde tutmaya çalıştım. kötü şeylerden etkilendirmemeye, insanların yüzünü şen tutmaya odaklandım. her zaman başarılı olamadım elbette ama benim hayatımın sürerliliği konusu insanların duygularını önemseyeceğim bir konu boyutunu fazlasıyla aşmış durumda. o yüzden hiçbir şey sizden değerli değil kararınızdan asla vazgeçmeyin demekten ziyade eğer benim gibiyseniz bu durumda kendinizi düşünmenizi öneriyorum.
gerçi yazmaya başladığımdan beri daha anlatmadım bu kararımın meydana geliş sebebini. anlatmayı da düşünmüyorum. şu ana kadar bu blogun 160 okunması var. gün gelir de haberlere konu olma durumu falan olursa bu sayı baya artacak ve mehmet pişkin'in videosu üzerinde psikologların ekrana çıkıp yorum yapma durumunun yaşanmasını istemiyorum. aynı zamanda insanların 'aa başından şöyle olaylar geçmiş yazık, dayanamamış tabi' veya 'çile dediği şeye bak daha hayatta zorluk görmemiş' tarzında yorumlar yapmalarını istemiyorum. aynı zamanda yakın çevremin bu olaydan etkilenmesinin ardından bu olaya bir sorumlu bulmaya çalışıp bazı insanları suçlamalarını, deliye dönme gibi durumlarda suçlu gördükleri insanlara kötü şeyler yapmalarını istemiyorum ki zaten bu kararı yaşadığım kötü şeyler ve kaldıramadığım zorluklar neticesinde almadım. karakterimin detaylarını anlamaya çalıştım ve vardığım sonuç bu oldu. ne bir depresif ruh hali, ne bir sorgulayış sonucu aldım bu kararı.
dediğim gibi daha normalde yazacağım çok şey vardı ama burada pek yansıttığımı düşünmediğim durumlar yüzünden daha fazla yazmaya devam edemiyorum. neden kendini öldürdüğü tam olarak bilinmeyen genç bir ışık olarak yakın bir tarihte aranızdan ayrılacağım.
ama önce bu yazının adını son feryat koyma sebebime gelelim.
yazının bu kısmı bir okuruma özel ve kısa bir bölüm olacak. gitmeden de son bir zeka kurmacası yapmazsam ayıp olurdu ama bu seferki önceki gibi değil.
v=E3LeZNlI0Xg denklemini çözdüğünde 60 derecelik zamana bakmanı öneriyorum. arka planda göreceğin yazı fazla zamanım kalmadığını görmen için duruyor orada. fakat asıl oyun burada değil. benim 13 yaşında olduğumuzu sandığım ama aslında 11 yaşında olduğumuzda hava limanında oynadığımız satranç oyununu hatırlıyo musun? bir uçuş sonrasında beyaz saçlı hatunun başına gelenleri de hatırlıyosundur. bu sefer karakterlerin cinsiyetlerini olduğu gibi değil de ters bi şekilde aktar ikimize. oyunu kaybeden ben olayım yani. kazandığımı da sanmıyorum zaten şu gidişata bakınca. neyse. şu an sonun nasıl olacağını az çok anlamışsındır. oyunun ne olacağına gelecek olursak seni her şeyimin doğumunun bir gün sonrasında sadece benimle evlenebileceğin o yerde kayar bi vaziyette bekliyor olacağım. gün boyu oradayım bilerek de sana uzak bir yer seçmemeye çalıştım. o gün benim için bir bitiş ve yeni bir başlangıç günü. gelmen umuduyla. kendine iyi bak.
annemizin karnına girdiğimiz andan itibaren içinde olduğumuz bu labirentin adı 'hayatta kalmak' tır. yaptığımız doğruluğundan ve yanlışlığından asla tam olarak emin olamayacağımız seçimlerimizle öldüğümüz anda bu labirenti bitirmiş oluruz. fakat bu labirent başlayıp biten ve bittiğinde ortada bıraktığımız bir sanat eseri değildir yalnızca. benim bu sonuca varmamın sebebi ise duygulardır. insan sadece biyolojik, hormonlarıyla hareket eden ve hareketlerinde mantığını kullanan bir varlık değildir. her insanın farklı farklı konulara karşı duygusallık eğrileri vardır. bu labirentin her evresinde attığımız adımlarda ise 2. bir seçim olan duygusallık bölümü gelir ki işte bu evre bizim üzgün, mutlu, heyecanlı gibi ruh hallerine girmemizi sağlar ve işte bu yüzden bu labirent sadece bir labirent değildir.
attığımız her adımın ardından onun bizi etkileyeceği zorluk derecesini seçmemiz gerekir. bunu öleceğimiz güne kadar devam ettiririz.
sanırım buraya kadar çoğunuzun ilk defa duyduğu şeyler anlatmadım. şimdi anlatacağım kısım benim bu önermeye katacağım şahsi görüşümdür ki bunu da düşünmüş tek kişi olduğumu sanmıyorum.
intihar. intihar benim için bir ölüm değil. intihar insanın ölümüyle labirenti son buldurmasından ziyade labirenti paramparça etmesidir benim için. çünkü zorluk derecesini iyi ayarlayamamış o insan kendisinin kaldıramayacağı bir yük altında kaldığını düşünüp labirentin sonuna gelemeyecek bir durumda kaldığını sanır. en sonunda elleriyle unufak eder o labirenti.
normalde bu blogu intiharla ilgili kafamda geçen çok daha fazla konuyla yazmaya devam edecektim fakat bulunduğum durum her şeyden elimi ayağımı çekmeme zorluyor beni. kafamdakileri yazıya aktaracak kadar bile gücüm kalmadı.
size söyleyeceğim tek şey, eğer bir gün gelir de siz de benim gibi bu labirenti parçalamak isterseniz, çekinmeyin. kimse doğarken bize bu labirenti başladıysan bitirmek zorundasın demedi veya kimse bize bu labirente başlamak istiyor musun diye sormadı. sadece bizim elimize verildi bu çözmemiz için ama kimsenin bunu başarma zorunluluğu yok.
hayatta karşımıza çıkan yaşadığımız zorluklar üstesinden gelme ve bunların bizi daha güçlü bir karakter yapması zorunluluğuyla çıkmıyor karşımıza. her canlı bir gün ölümü tadacak. ecelinizle öldüğünüzde arkanızdan üzülecek insanlar varsa ki eğer bu intihar ettiğinizde de olacaktır. arkanızda bırakacağınız insanlar size vicdan azabı çektirip bu kararınızdan vazgeçtirmesin sizi. bu güne kadar kendimi düşünmeden yaşamaya çalıştım. insanların duygusal değişimlerini kendiminkilerden önde tutmaya çalıştım. kötü şeylerden etkilendirmemeye, insanların yüzünü şen tutmaya odaklandım. her zaman başarılı olamadım elbette ama benim hayatımın sürerliliği konusu insanların duygularını önemseyeceğim bir konu boyutunu fazlasıyla aşmış durumda. o yüzden hiçbir şey sizden değerli değil kararınızdan asla vazgeçmeyin demekten ziyade eğer benim gibiyseniz bu durumda kendinizi düşünmenizi öneriyorum.
gerçi yazmaya başladığımdan beri daha anlatmadım bu kararımın meydana geliş sebebini. anlatmayı da düşünmüyorum. şu ana kadar bu blogun 160 okunması var. gün gelir de haberlere konu olma durumu falan olursa bu sayı baya artacak ve mehmet pişkin'in videosu üzerinde psikologların ekrana çıkıp yorum yapma durumunun yaşanmasını istemiyorum. aynı zamanda insanların 'aa başından şöyle olaylar geçmiş yazık, dayanamamış tabi' veya 'çile dediği şeye bak daha hayatta zorluk görmemiş' tarzında yorumlar yapmalarını istemiyorum. aynı zamanda yakın çevremin bu olaydan etkilenmesinin ardından bu olaya bir sorumlu bulmaya çalışıp bazı insanları suçlamalarını, deliye dönme gibi durumlarda suçlu gördükleri insanlara kötü şeyler yapmalarını istemiyorum ki zaten bu kararı yaşadığım kötü şeyler ve kaldıramadığım zorluklar neticesinde almadım. karakterimin detaylarını anlamaya çalıştım ve vardığım sonuç bu oldu. ne bir depresif ruh hali, ne bir sorgulayış sonucu aldım bu kararı.
dediğim gibi daha normalde yazacağım çok şey vardı ama burada pek yansıttığımı düşünmediğim durumlar yüzünden daha fazla yazmaya devam edemiyorum. neden kendini öldürdüğü tam olarak bilinmeyen genç bir ışık olarak yakın bir tarihte aranızdan ayrılacağım.
ama önce bu yazının adını son feryat koyma sebebime gelelim.
yazının bu kısmı bir okuruma özel ve kısa bir bölüm olacak. gitmeden de son bir zeka kurmacası yapmazsam ayıp olurdu ama bu seferki önceki gibi değil.
v=E3LeZNlI0Xg denklemini çözdüğünde 60 derecelik zamana bakmanı öneriyorum. arka planda göreceğin yazı fazla zamanım kalmadığını görmen için duruyor orada. fakat asıl oyun burada değil. benim 13 yaşında olduğumuzu sandığım ama aslında 11 yaşında olduğumuzda hava limanında oynadığımız satranç oyununu hatırlıyo musun? bir uçuş sonrasında beyaz saçlı hatunun başına gelenleri de hatırlıyosundur. bu sefer karakterlerin cinsiyetlerini olduğu gibi değil de ters bi şekilde aktar ikimize. oyunu kaybeden ben olayım yani. kazandığımı da sanmıyorum zaten şu gidişata bakınca. neyse. şu an sonun nasıl olacağını az çok anlamışsındır. oyunun ne olacağına gelecek olursak seni her şeyimin doğumunun bir gün sonrasında sadece benimle evlenebileceğin o yerde kayar bi vaziyette bekliyor olacağım. gün boyu oradayım bilerek de sana uzak bir yer seçmemeye çalıştım. o gün benim için bir bitiş ve yeni bir başlangıç günü. gelmen umuduyla. kendine iyi bak.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)