hayat her an bir labirenttir. doğmadan önce annemizin yediği yemekler, dışarıda çalan yüksek sesli müziğin o karnın içindeki bize etkisi, ölmeden önce bastonun küçük bir çakıl taşına takılıp dengemizi kaybedip düşmemiz, bunların hepsi bu labirentin yönlerini belirler. fakat bildiğiniz üzerine labirent bir doğrultuda ilerlerken yön değiştirmesi gerektiğinde 2000 yapımı 2 boyutlu bir bilgisayar oyunu mantığıyla düşünürseniz gidebileceği toplam 3 farklı yön vardır.sağa, sola dönmek veya düz devam etmektir bu seçenekler. ama ihtimallerin sonsuz denebileceği bu evrende düz bir doğrultuda ilerleyen bu labirent saat yönünde 0.000...1 dereceden 179.999...9 dereceye kadar dönebilen bir yön seçebilirken aynı zamanda olaya 3. boyutu da kattığınızda bu dereceler aşağıya veya yukarıya doğru da yön belirleyip çok daha fazla seçenekte yön çıkar karşımıza. durup bi düşündüğünüzde bu ... kısmına istediğiniz kadar sayı getirebileceğimizi düşünürseniz hayatta attığımız her bir adımda sınırsız seçeneğimiz olur.
annemizin karnına girdiğimiz andan itibaren içinde olduğumuz bu labirentin adı 'hayatta kalmak' tır. yaptığımız doğruluğundan ve yanlışlığından asla tam olarak emin olamayacağımız seçimlerimizle öldüğümüz anda bu labirenti bitirmiş oluruz. fakat bu labirent başlayıp biten ve bittiğinde ortada bıraktığımız bir sanat eseri değildir yalnızca. benim bu sonuca varmamın sebebi ise duygulardır. insan sadece biyolojik, hormonlarıyla hareket eden ve hareketlerinde mantığını kullanan bir varlık değildir. her insanın farklı farklı konulara karşı duygusallık eğrileri vardır. bu labirentin her evresinde attığımız adımlarda ise 2. bir seçim olan duygusallık bölümü gelir ki işte bu evre bizim üzgün, mutlu, heyecanlı gibi ruh hallerine girmemizi sağlar ve işte bu yüzden bu labirent sadece bir labirent değildir.
attığımız her adımın ardından onun bizi etkileyeceği zorluk derecesini seçmemiz gerekir. bunu öleceğimiz güne kadar devam ettiririz.
sanırım buraya kadar çoğunuzun ilk defa duyduğu şeyler anlatmadım. şimdi anlatacağım kısım benim bu önermeye katacağım şahsi görüşümdür ki bunu da düşünmüş tek kişi olduğumu sanmıyorum.
intihar. intihar benim için bir ölüm değil. intihar insanın ölümüyle labirenti son buldurmasından ziyade labirenti paramparça etmesidir benim için. çünkü zorluk derecesini iyi ayarlayamamış o insan kendisinin kaldıramayacağı bir yük altında kaldığını düşünüp labirentin sonuna gelemeyecek bir durumda kaldığını sanır. en sonunda elleriyle unufak eder o labirenti.
normalde bu blogu intiharla ilgili kafamda geçen çok daha fazla konuyla yazmaya devam edecektim fakat bulunduğum durum her şeyden elimi ayağımı çekmeme zorluyor beni. kafamdakileri yazıya aktaracak kadar bile gücüm kalmadı.
size söyleyeceğim tek şey, eğer bir gün gelir de siz de benim gibi bu labirenti parçalamak isterseniz, çekinmeyin. kimse doğarken bize bu labirenti başladıysan bitirmek zorundasın demedi veya kimse bize bu labirente başlamak istiyor musun diye sormadı. sadece bizim elimize verildi bu çözmemiz için ama kimsenin bunu başarma zorunluluğu yok.
hayatta karşımıza çıkan yaşadığımız zorluklar üstesinden gelme ve bunların bizi daha güçlü bir karakter yapması zorunluluğuyla çıkmıyor karşımıza. her canlı bir gün ölümü tadacak. ecelinizle öldüğünüzde arkanızdan üzülecek insanlar varsa ki eğer bu intihar ettiğinizde de olacaktır. arkanızda bırakacağınız insanlar size vicdan azabı çektirip bu kararınızdan vazgeçtirmesin sizi. bu güne kadar kendimi düşünmeden yaşamaya çalıştım. insanların duygusal değişimlerini kendiminkilerden önde tutmaya çalıştım. kötü şeylerden etkilendirmemeye, insanların yüzünü şen tutmaya odaklandım. her zaman başarılı olamadım elbette ama benim hayatımın sürerliliği konusu insanların duygularını önemseyeceğim bir konu boyutunu fazlasıyla aşmış durumda. o yüzden hiçbir şey sizden değerli değil kararınızdan asla vazgeçmeyin demekten ziyade eğer benim gibiyseniz bu durumda kendinizi düşünmenizi öneriyorum.
gerçi yazmaya başladığımdan beri daha anlatmadım bu kararımın meydana geliş sebebini. anlatmayı da düşünmüyorum. şu ana kadar bu blogun 160 okunması var. gün gelir de haberlere konu olma durumu falan olursa bu sayı baya artacak ve mehmet pişkin'in videosu üzerinde psikologların ekrana çıkıp yorum yapma durumunun yaşanmasını istemiyorum. aynı zamanda insanların 'aa başından şöyle olaylar geçmiş yazık, dayanamamış tabi' veya 'çile dediği şeye bak daha hayatta zorluk görmemiş' tarzında yorumlar yapmalarını istemiyorum. aynı zamanda yakın çevremin bu olaydan etkilenmesinin ardından bu olaya bir sorumlu bulmaya çalışıp bazı insanları suçlamalarını, deliye dönme gibi durumlarda suçlu gördükleri insanlara kötü şeyler yapmalarını istemiyorum ki zaten bu kararı yaşadığım kötü şeyler ve kaldıramadığım zorluklar neticesinde almadım. karakterimin detaylarını anlamaya çalıştım ve vardığım sonuç bu oldu. ne bir depresif ruh hali, ne bir sorgulayış sonucu aldım bu kararı.
dediğim gibi daha normalde yazacağım çok şey vardı ama burada pek yansıttığımı düşünmediğim durumlar yüzünden daha fazla yazmaya devam edemiyorum. neden kendini öldürdüğü tam olarak bilinmeyen genç bir ışık olarak yakın bir tarihte aranızdan ayrılacağım.
ama önce bu yazının adını son feryat koyma sebebime gelelim.
yazının bu kısmı bir okuruma özel ve kısa bir bölüm olacak. gitmeden de son bir zeka kurmacası yapmazsam ayıp olurdu ama bu seferki önceki gibi değil.
v=E3LeZNlI0Xg denklemini çözdüğünde 60 derecelik zamana bakmanı öneriyorum. arka planda göreceğin yazı fazla zamanım kalmadığını görmen için duruyor orada. fakat asıl oyun burada değil. benim 13 yaşında olduğumuzu sandığım ama aslında 11 yaşında olduğumuzda hava limanında oynadığımız satranç oyununu hatırlıyo musun? bir uçuş sonrasında beyaz saçlı hatunun başına gelenleri de hatırlıyosundur. bu sefer karakterlerin cinsiyetlerini olduğu gibi değil de ters bi şekilde aktar ikimize. oyunu kaybeden ben olayım yani. kazandığımı da sanmıyorum zaten şu gidişata bakınca. neyse. şu an sonun nasıl olacağını az çok anlamışsındır. oyunun ne olacağına gelecek olursak seni her şeyimin doğumunun bir gün sonrasında sadece benimle evlenebileceğin o yerde kayar bi vaziyette bekliyor olacağım. gün boyu oradayım bilerek de sana uzak bir yer seçmemeye çalıştım. o gün benim için bir bitiş ve yeni bir başlangıç günü. gelmen umuduyla. kendine iyi bak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder