bir kağıdı 7den fazla katlayabilirsiniz. mythbusters bir bölümde bir halısaha büyüklüğündeki kağıdı 21 kere katlamıştı sanırım. çocuktum, tam hatırlamıyorum.
peki ya anlamsızlığın kendisi katlanılabilir mi? ölümden sonra hiçliğin olduğunu iliklerinde hissetmeyi başarmış biri ölmemek için kendini nasıl durdurabilir ki? çok aciz bir durum. ama ölümün kendisini zorunlu veya doğru kılan bir temellendirme de yok. bunun farkında olmak daha da aciz bir duruma sokuyor insanı. kendinin hiçbir değeri olmadığını bilmek, yaptığın eylemlerin hiçbirinin kıymetinin olmaması, öylesine boşluğa yuvarlanmak, düşünerek bu noktaya gelmiş ve bunu durduramayan biri için bir delilik ve katlanılması imkansız bir durum. bu umutsuzluk nereye kadar sürecek böyle? belki de buna katlanamayan ilk insan uydurdu tanrıyı hayatta kalabilmek ve çıkmazdan kurtulabilmek için. bir motivasyon bulabilmek için. kimin umrunda. sikeyim ilk insanı. ben kendimi kurtaramıyorum daha. tüm yapmak istediklerim bana bakıyor uzaktan. onları kaybetmek istemiyorum. ama zorundayım. ve beni bu karamsarlıktan kurtarabilecek hiçbir canlı, cansız en ufak şey yok. günler geçmek bilmiyor. şimdi bi sigara yaktığımda odadaki kedi çıkmak isteyecek yattığı yerden kalkıp kapının önüne giderek. yakamıyorum. umarım ben ölmeden önce psikoloji ve onunla gönülden ilgilenenler soyut, somut her anlamda ölürler. blogu da sikeyim. yazmıyorum bi daha aklıma esene kadar.
12 Ocak 2018 Cuma
7 Ocak 2018 Pazar
bir demet hüzün
beni artık sevmiyosun öyle mi?
ya seni seviyorum da... seni sevmeyi eskisi kadar sevemiyorum. hani... eskiden seni sevmenin, birbirimizi sevmenin yeşil gevrek bi tadı vardı. seni güldürmenin lezzeti damağıma yerleşir, orda mutlu mesut yaşardı. yani bi şey olduğu vakit... ilk, ilk bunu koşayım gideyim, asumana söyleyeyim tarzında bi haberci telaşı olurdu.
şimdi noldu peki?
bilmiyorum, asuman. bilmiyorum... kalbim bir kuyunun dibindeki suyun içinde nefes almaya çalışan bir gariban. yukarı tırmanmaya çalışıyo... ama ne yapsın? kuyunun duvarları düz. kuyunun duvarları ıslak.
ya seni seviyorum da... seni sevmeyi eskisi kadar sevemiyorum. hani... eskiden seni sevmenin, birbirimizi sevmenin yeşil gevrek bi tadı vardı. seni güldürmenin lezzeti damağıma yerleşir, orda mutlu mesut yaşardı. yani bi şey olduğu vakit... ilk, ilk bunu koşayım gideyim, asumana söyleyeyim tarzında bi haberci telaşı olurdu.
şimdi noldu peki?
bilmiyorum, asuman. bilmiyorum... kalbim bir kuyunun dibindeki suyun içinde nefes almaya çalışan bir gariban. yukarı tırmanmaya çalışıyo... ama ne yapsın? kuyunun duvarları düz. kuyunun duvarları ıslak.
3 Ocak 2018 Çarşamba
anlamı anlamak üzerine
bu yazı bir dizin mantıksal çıkarımlar içerecek ve yine eğer ki varsa diyerek başlayacağım iki şeye. biri tanrı diğeri anlam. tanrı ve anlam varsa diye ayrı ayrı inceleyeceğim iki kavram ile ilgili onları anlamadan önce onlarla ilgili bazı zorunlu ön kabullerin varlığını ispatlamaya çalışacağım. öyleyse tanrıdan başlayayım.
eğer ki tanrı varsa tanrının zorunlu olarak bazı özelliklere sahip olması gerekir. öncelikle olaya deterministik yaklaşıyorum. yani her şeyin bir sebebi olmalıdır diyerek. bu sebepler dizinini sıralamaya kalkamam. ama kendimin varlığını sebepler dizinine koyduğumda bazı bilinen noktalardan hareket edebilirim. ben nasıl meydana geldim? leylekler sayesinde. leylekleri kim meydana getirdi? diğer leylekler. bu leylekler ilk başta küçük bir bakteriydi ve leylek olmayı başardılar. bakteriden önce ne vardı? canlılığın oluşmasını sağlayacak doğal ortam. bu ortamın oluşması için dünya gerekli. dünya nasıl oluştu sanırım hâlâ tam bilinmiyor ama dünyadan önce başka gezegenler ve yıldızlar vardı. onlardan önce ne oldu da onlar meydana geldi? big bang. big bangden öncesini henüz bilmiyoruz. öncesini de tahmin etmeye çalışmaya gerek yok. başka bir şey oldu ki big bang meydana geldi. yine sebepler zinciri bitmedi. bu şekilde devam edersem bitmesi de çok zor. ben bir noktayı başlangıç kabul etmeliyim. bir başlangıç kabul etmediğim sürece tanrıya ihtiyacım yok. anlamsız bir ezeliyet tanrıya ihtiyaç duymaz. burada kabul etmem gereken şey tüm sebeplerin oluşmasını sağlayan sebeplerin de üstünde bir baş sebep. eğer ki böyle bir sebep varsa bu sebep kendi içinde bazı zorunluluklar taşır. baş sebebe odaklanmayıp diğer sebepleri incelemeye kalkarsak onlarda mükemmel olan bir şey bulamayız. şu an biz uzaylıların yarattığı ve her gece gülmek için izlediği bir komedi programıysak bile o uzaylılar bizim düşünce alemimizde ölümlü veya ölümsüz birer başlangıcı olan canlılar. bir canlının ölümsüz olmayı başarabilmesi için önce var olması gerekir. ve o varoluş sebepler zincirinde bir noktaya tekabül eder. ama şimdi, dediğimle biraz çelişiyormuş gibi görünen bir zorunluluktan bahsedeceğim. tüm sebeplerin var olmasını sağlayan bir sebep varsa bu mükemmelliyetlerin toplamı olmak zorundadır ama maalesef bunu anlamakta her ne kadar güçlük çeksem de anlatmaya çalışayım. hepsini sıralamaya gerek yok. ezeliyet, ebediyet, sonsuz kudret, sonsuz zeka diyerek devam ediyor. tabii en önemlisi de bir şeyin mükemmel olabilmesi için varolması gerekir.
şimdi özetlersek, tanrı ancak sebeplerin sebebi diye bir şey varsa vardır. ve bu sebeplerin sebebi tüm mükemmelliyetleri içinde taşımak zorundadır. ama neden? aslında bu çok kısır bir döngü. bu tanrı mükemmel özelliklerinden herhangi birine sahip olmadığı takdirde mesela diyelim ki sonsuz zekaya sahip değil ama sonsuza çok yakın bir zekaya sahip. yani onun zekası x ise x'e sonsuz küçük bir şey eklersem sonsuzun kendisine sahip olacağım. bu durum matematiksel olarak mümkündür. (merak edenler için, non-standard real numbers). evrenin kendisine bakarsak, içinde canlılığı, düzeni, kaosu, her şeyin bugüne gelmesini sağlayan sebepler dizinini görürüz. demek ki tanrı varsa bunların olmasını istediği için bugün bunu yazıyorum. ama tanrı sonsuza çok yakın ama sonsuz olmayan bir zekaya sahipse ilk başta big bangin oluşmasını sağlayacak doğru koşulun nasıl oluşacağını hesaplayamazdı ve bugün olmazdı. diyelim ki onu doğru hesapladı ve big bang gerçekleşti. her şey bununla sınırlı değil. canlılığın oluşmasını sağlayacak doğru koşulları da bir araya getirmek zorundaydı. peki kaoslar olduğunda mesela dünya buzul çağına girdiğinde tanrı hesaplama hatası mı yapmıştı? hayır. koşulların bir araya gelmesi buzul çağını yarattı. tanrı doğru hesaplayamasaydı koşullar bir araya gelmeyecekti. pff. buradan da tanrının doğru hesaplayamaması takdirinde meydana gelmeyecek koşullar başka koşulları doğurmayacak mıydı? sorusu sorulabilir. hayır. çünkü tanrının çizelgesinde her şey bellidir. o koşulların oluşmasını 'sadece' tanrı sağlamaz kutsal metinlere göre ama neyin ne olacağını bildiği için istediği sonuca büyük hasar verecek şeylere müdahalede bulunur. belki de her an müdahale ediyordur bilemem. konuyu dağıtmadan devam edersek tanrının çizelgesinde kıyametin tarihi bellidir.mükemmel olan bir şey her şeyi bilir ve bu onun sonsuz zekaya sahip olmasını zorunlu kılar. sebeplerin sebebi olan şey mükemmelliklerden birine sahip olmadığında devam eden diğer çıkarımlarla mükemmel olan diğer özelliklerinin belki tamamını belki çoğunu kaybeder ve bu onu sebeplerinin sebebi olmaktan çıkarıp sebepler arasında bir yere yerleştirir.
şimdi anlama gelelim. eğer ki mükemmel bir tanrı varsa bu tanrının bu evreni ve öncesini yaratmak için bir sebebi vardı. bu sebep ise anlamın kendisidir. tanrı varsa hem mükemmel olması hem de insanlığın yıllardır peşinden koştuğu anlamın var olması zorunludur. peki bu anlam kendi içinde hangi zorunlulukları barındırır?
anlam tanrının var olmasının zorunlu bir sonucu olduğu için tüm evrene yöneliktir. bu anlam benim için elma yemek iken başkası için dünyayı değiştirmeye çalışmak olamaz. o anlam tanrının kendisi gibi tek olmak zorundadır ki bu anlam birçok şeyin bir araya gelmesi ise bile yine onların oluşturduğu bütün her şeyin varlığının sebebi olduğu için o bütünün kendisi tektir. insanlığın aradığı her şey onun içindedir. o zorunlu anlamın içinde saklı olan her şey kafamızdaki soruların cevabını taşır. en muallak konu olan ahlak için bile cevaplar içindedir. bu, insanın neyi neden yapması ve yapmaması gerektiğini açıklayan bir özelliktir. böyle olmadığı takdirde, tecavüz konusunda doğru veya yanlış şeklinde yapılabilecek yargılamalar kişiden kişiye değişir ve insanlık olarak bir sonuca varamazdık. ama bu tekillik her şeye yargı koyabiliyor olmalı ki bunun ardından insanlık içinde düzen oluşabilsin ve tanrının kendisinin bir sonucu olan sonsuz iyilik, yine onun sonucu olan anlamla eşleşsin ve tanrının yarattığı evrende, tanrının kendisinde barındırdığı iyilik burada hüküm sürsün( tanrı içinde kötülük barındıramayacağı için kötülüğün yayılması için çaba gösteremez ve içinde iyilik barındırdığı için yarattığı evrenin her zerresinde iyilik kodlu olması gerekir). anlamın içinde de iyilik saklıdır. bu ve bunun gibi çıkarımlarla her şeyi bilen tanrı anlamın içine zorunluluklar gizlemiştir ve hepimiz onun anlamına uygun yaşamak zorundayız.
özetlersek, tanrı varsa mükemmel olmak zorunda, evreni yaratırken hayatın anlamını da yaratmış olmak zorunda. benim şimdi yapacağım şey ise anlamın var olmadığını çok küçük bir çıkarımla kanıtlamak dolayısıyla tanrının var olmadığını ispatlamaya çalışmak olacak.
anlam denilen şey benim yaptığım her şeyin doğru veya iyi olmasını sağlayan ve her ne kadar insan hata yapıyor olsa da yapmamı zorunlu kılan sebeptir. ben bunu keşfedememiş olduğum için onu aramalıyım. ama bu arama çabamın kendisini de doğru ve zorunlu kılan şey o anlamın kendisidir. ben anlama sahip olmadığım sürece anlamı arayamıyor ve onu bulamıyor oluyorum. anlamın kendisi bir paradokstur. ve bu anlam, benim mantık yürütme, mantık ile duyguyu bir arada kullanarak sonuç ulaşma yöntemlerimle bulunamayacığını ispat ettiğime inandığım bir sonuçla, asla yoktur ve bulunamaz. anlamın olmaması tanrıyı da öldürür.
eğer ki tanrı varsa tanrının zorunlu olarak bazı özelliklere sahip olması gerekir. öncelikle olaya deterministik yaklaşıyorum. yani her şeyin bir sebebi olmalıdır diyerek. bu sebepler dizinini sıralamaya kalkamam. ama kendimin varlığını sebepler dizinine koyduğumda bazı bilinen noktalardan hareket edebilirim. ben nasıl meydana geldim? leylekler sayesinde. leylekleri kim meydana getirdi? diğer leylekler. bu leylekler ilk başta küçük bir bakteriydi ve leylek olmayı başardılar. bakteriden önce ne vardı? canlılığın oluşmasını sağlayacak doğal ortam. bu ortamın oluşması için dünya gerekli. dünya nasıl oluştu sanırım hâlâ tam bilinmiyor ama dünyadan önce başka gezegenler ve yıldızlar vardı. onlardan önce ne oldu da onlar meydana geldi? big bang. big bangden öncesini henüz bilmiyoruz. öncesini de tahmin etmeye çalışmaya gerek yok. başka bir şey oldu ki big bang meydana geldi. yine sebepler zinciri bitmedi. bu şekilde devam edersem bitmesi de çok zor. ben bir noktayı başlangıç kabul etmeliyim. bir başlangıç kabul etmediğim sürece tanrıya ihtiyacım yok. anlamsız bir ezeliyet tanrıya ihtiyaç duymaz. burada kabul etmem gereken şey tüm sebeplerin oluşmasını sağlayan sebeplerin de üstünde bir baş sebep. eğer ki böyle bir sebep varsa bu sebep kendi içinde bazı zorunluluklar taşır. baş sebebe odaklanmayıp diğer sebepleri incelemeye kalkarsak onlarda mükemmel olan bir şey bulamayız. şu an biz uzaylıların yarattığı ve her gece gülmek için izlediği bir komedi programıysak bile o uzaylılar bizim düşünce alemimizde ölümlü veya ölümsüz birer başlangıcı olan canlılar. bir canlının ölümsüz olmayı başarabilmesi için önce var olması gerekir. ve o varoluş sebepler zincirinde bir noktaya tekabül eder. ama şimdi, dediğimle biraz çelişiyormuş gibi görünen bir zorunluluktan bahsedeceğim. tüm sebeplerin var olmasını sağlayan bir sebep varsa bu mükemmelliyetlerin toplamı olmak zorundadır ama maalesef bunu anlamakta her ne kadar güçlük çeksem de anlatmaya çalışayım. hepsini sıralamaya gerek yok. ezeliyet, ebediyet, sonsuz kudret, sonsuz zeka diyerek devam ediyor. tabii en önemlisi de bir şeyin mükemmel olabilmesi için varolması gerekir.
şimdi özetlersek, tanrı ancak sebeplerin sebebi diye bir şey varsa vardır. ve bu sebeplerin sebebi tüm mükemmelliyetleri içinde taşımak zorundadır. ama neden? aslında bu çok kısır bir döngü. bu tanrı mükemmel özelliklerinden herhangi birine sahip olmadığı takdirde mesela diyelim ki sonsuz zekaya sahip değil ama sonsuza çok yakın bir zekaya sahip. yani onun zekası x ise x'e sonsuz küçük bir şey eklersem sonsuzun kendisine sahip olacağım. bu durum matematiksel olarak mümkündür. (merak edenler için, non-standard real numbers). evrenin kendisine bakarsak, içinde canlılığı, düzeni, kaosu, her şeyin bugüne gelmesini sağlayan sebepler dizinini görürüz. demek ki tanrı varsa bunların olmasını istediği için bugün bunu yazıyorum. ama tanrı sonsuza çok yakın ama sonsuz olmayan bir zekaya sahipse ilk başta big bangin oluşmasını sağlayacak doğru koşulun nasıl oluşacağını hesaplayamazdı ve bugün olmazdı. diyelim ki onu doğru hesapladı ve big bang gerçekleşti. her şey bununla sınırlı değil. canlılığın oluşmasını sağlayacak doğru koşulları da bir araya getirmek zorundaydı. peki kaoslar olduğunda mesela dünya buzul çağına girdiğinde tanrı hesaplama hatası mı yapmıştı? hayır. koşulların bir araya gelmesi buzul çağını yarattı. tanrı doğru hesaplayamasaydı koşullar bir araya gelmeyecekti. pff. buradan da tanrının doğru hesaplayamaması takdirinde meydana gelmeyecek koşullar başka koşulları doğurmayacak mıydı? sorusu sorulabilir. hayır. çünkü tanrının çizelgesinde her şey bellidir. o koşulların oluşmasını 'sadece' tanrı sağlamaz kutsal metinlere göre ama neyin ne olacağını bildiği için istediği sonuca büyük hasar verecek şeylere müdahalede bulunur. belki de her an müdahale ediyordur bilemem. konuyu dağıtmadan devam edersek tanrının çizelgesinde kıyametin tarihi bellidir.mükemmel olan bir şey her şeyi bilir ve bu onun sonsuz zekaya sahip olmasını zorunlu kılar. sebeplerin sebebi olan şey mükemmelliklerden birine sahip olmadığında devam eden diğer çıkarımlarla mükemmel olan diğer özelliklerinin belki tamamını belki çoğunu kaybeder ve bu onu sebeplerinin sebebi olmaktan çıkarıp sebepler arasında bir yere yerleştirir.
şimdi anlama gelelim. eğer ki mükemmel bir tanrı varsa bu tanrının bu evreni ve öncesini yaratmak için bir sebebi vardı. bu sebep ise anlamın kendisidir. tanrı varsa hem mükemmel olması hem de insanlığın yıllardır peşinden koştuğu anlamın var olması zorunludur. peki bu anlam kendi içinde hangi zorunlulukları barındırır?
anlam tanrının var olmasının zorunlu bir sonucu olduğu için tüm evrene yöneliktir. bu anlam benim için elma yemek iken başkası için dünyayı değiştirmeye çalışmak olamaz. o anlam tanrının kendisi gibi tek olmak zorundadır ki bu anlam birçok şeyin bir araya gelmesi ise bile yine onların oluşturduğu bütün her şeyin varlığının sebebi olduğu için o bütünün kendisi tektir. insanlığın aradığı her şey onun içindedir. o zorunlu anlamın içinde saklı olan her şey kafamızdaki soruların cevabını taşır. en muallak konu olan ahlak için bile cevaplar içindedir. bu, insanın neyi neden yapması ve yapmaması gerektiğini açıklayan bir özelliktir. böyle olmadığı takdirde, tecavüz konusunda doğru veya yanlış şeklinde yapılabilecek yargılamalar kişiden kişiye değişir ve insanlık olarak bir sonuca varamazdık. ama bu tekillik her şeye yargı koyabiliyor olmalı ki bunun ardından insanlık içinde düzen oluşabilsin ve tanrının kendisinin bir sonucu olan sonsuz iyilik, yine onun sonucu olan anlamla eşleşsin ve tanrının yarattığı evrende, tanrının kendisinde barındırdığı iyilik burada hüküm sürsün( tanrı içinde kötülük barındıramayacağı için kötülüğün yayılması için çaba gösteremez ve içinde iyilik barındırdığı için yarattığı evrenin her zerresinde iyilik kodlu olması gerekir). anlamın içinde de iyilik saklıdır. bu ve bunun gibi çıkarımlarla her şeyi bilen tanrı anlamın içine zorunluluklar gizlemiştir ve hepimiz onun anlamına uygun yaşamak zorundayız.
özetlersek, tanrı varsa mükemmel olmak zorunda, evreni yaratırken hayatın anlamını da yaratmış olmak zorunda. benim şimdi yapacağım şey ise anlamın var olmadığını çok küçük bir çıkarımla kanıtlamak dolayısıyla tanrının var olmadığını ispatlamaya çalışmak olacak.

Kaydol:
Kayıtlar (Atom)