24 Şubat 2019 Pazar

yüzleşme

MADDE 1
hayat anlamsızdır. bu sonuç bir insanın hayatın anlamı var mıdır? sorusunu sormaya başlamasıyla ortaya çıkar. aşamalar ise şöyledir: bu soruyu çözebilmek için elimde mantık düzleminin dışına çıkamayan bir zihin var. ve bu zihinle çözmeye çalışınca asla kusursuz bir sonuca ulaşılamıyor ve ulaşılamayacak(kalkıp da bunun sebebini anlatmayacağım.) bu yüzden hayatın gerçek bir anlamı var mıdır sorusunu insanlık olarak evrimleşip yeni bir algılama yöntemine sahip olana dek -ki o zaman da hiçbir şey değişmeyebilir- cevaplandıramayız. ve bu cevabın bulunamıyor olması durumu hayatı anlamsız kılar. en azından benim ve şu an yaşayan nesil için durum bu. algılama seviyemizin dışında kalan bir sorun olduğunu kabul etmek zorunda,bunun üzerine düşünmenin artık anlamsız veya zararlı olduğu görmeli ve hayata bu şekilde devam etmeliyiz.

ne? hayata devam mı etmeliyiz. hayır. istediğin zaman intihar edebilirsin.

MADDE 2
biyolojini tanı. intihar, depresyon, anksiyete düşünme eylemiyle ortaya çıkar. bu düşünceler sağlıklı insan vücuduna giremez. vücudunda koruman gereken dengelerinin sınırını aşar veya olması gereken değerlerin altında kalırsan bunlara sahip olabilirsin. fakat öğrenmen gereken şeyleri öğrenip bunları uygulamaya başladıktan sonra değişimi gözlerinle görmeye başlarsın ve her şey tamamlandığında bu düşüncelere sahip olman imkansıza yakın bir durumdur.

MADDE 3
öğrenmen gereken şeylerden biri sorunların asla bitmeyeceği gerçeğidir. intihar eyleminin kendisi üzerine felsefi olarak analiz amaçlı yapılmayan -sınır aşılırsa bu da sorun yaratır- yalnızca intihar etme üzerine geliştirilen düşünme eylemi bir sorundur. doğamıza ve canlılığımızın özündeki hayatta kalma isteğine terstir. bu sorunu aşmanın belirli şeyleri yapmakla başarıldığını tecrübelediğinde -ki bu şeyler düzenli yapılmaya devam edilmesi gereken şeylerdir çoğunlukla- bu şeyleri düzenli olarak yerine getirmek bir sorundur. çaba gerektirir. her yeni bir şeyi aştığınızda karşılaşmanız gereken yeni sorunlar ortaya çıkar. insanı ayakta tutan şey budur. işin özünde kimse yaşamak, eğlenmek veya intihar etmek zorunda değil. veya bu durumları yaşamak gerçekten anlamlı değil. yaşıyoruz, öleceğiz. fazlası yok. elimizde bu hayat dışında hiçbir şey yok. intihar off the topic. artık sefil bir hayat yaşamak ile dinginliğin ve huzurun zihinde hakim olduğu böylece yaşama eylemiyle hiçbir sıkıntı yaşamayan bir hayat yaşamak arasında seçim yapmalıyız. bu seçimin en yüksek yol göstericisi sağlık konusundan geçiyor.

MADDE 4
kafaya takmamak ve kafaya aşırı takmak sahip olunmaması gereken sorunlardır. ne uyuşuk bir dallama ne de korkak ve güçsüz olmak bizim yararımıza değil. insan sorunlarını çözüp yenilerini yarattıkça kendine bir sorun haritası çizmeye başlar ve olması gereken budur. sorun haritası nelere önem verip kafanı takman gerektiğini söyler ve gün geçtikçe bu kafaya taktığın şeyler miktarca az ve çok sağlıklı bir seviyeye yani dengeli duruma ulaşır.

PARÇA ÖZETİ
bizim hikayemiz ölümümüzle sonuçlanacak ve bu boyuttaki evrenin canlılığı devam edecek. bizim ölümümüzün ardından evrenin gidişatı veya bizim kimliğimizin hiçbir önemi olmayacak çünkü geriye algılayacak bir ben kalmayacak. biz burada olduğumuz kadarız ve bunu her an sonlandırma seçeneğimiz var. ama sonlandırma düşüncesine sahip olmak ve hiç olmamak durumları belirli özel durumlarda meydana geliyor(bu durum doğamız ve biyolojimizle çok alakalı olduğu için aksi durumlar söz konusu olsa da çözümle alakası olmayan farklı senaryolarla ilgilenmiyorum.) mutluluğun vücudumuz içindeki kimyasal reaksiyonlarla oluştuğunu ve bunun belli bir kısmını beyindeki ödüllendirme sisteminin bir başarı sonucu insana verdiği altın değerindeki bilgisini kullanıp başarı elde etme yolunda ilerlendiğinde ve diğer bazı sağlık konularında denge sağlandığında insanın pozitif birine dönüşmesi ve bu ruh halinde intiharı düşünememesi hayatın bir hilesi. ama yapılması gereken her şeyi bir kere yapmak zor değil. bunu her gün yapmak zor. bir şeyleri başarınca kazandığınız mutluluk ise sonrakileri yapmak için bize motivasyon ve güç veriyor ki bu hile x2 yapıyor durumu.

26 Kasım 2018 Pazartesi

hisler listesi

1- 27 kasım salı 02.23
arkadaşıma hayvanlardaki zeta erkek tipini anlatmak için alfa beta familyasını baştan anlatmaya karar verdim. alfayı betayı gamma ve omegayı anlattıktan sonra tam zetayı anlatmaya geçecekken sabahtır sabırsız bi şekilde zetayı anlatmamı beklemesinin arkaplanında kendimi anlatacağımı düşündüğüne emin oldum. alfanın varolabilmesi için betanın olmasının zorunlu olduğunu, alfanın betaları kontrol altına aldığında veya koruması altına aldığında kendini alfa hissettiğini, betaların ise alfa olma çabasını omegaları aşağılayarak başarmayı çalıştığını fakat alfa olamadıklarını, zetaların ise hiyerarşinin dışındaki alfalar olduğunu, kimseyi aşağılamadıklarını, alfa olma çabasına girmediklerini, sakin olduklarını, gerçekten konuşmaya değer bir şey bulmadıklarında konuşmadıklarını, hiçbir alfanın onlar üzerinde hakimiyet kuramadığını anlattığımda 'evet kendini anlatacağını biliyordum' diyerek benim anlattığım zeta tanımına beni yakıştırması beni 1 saniyeden kısa bir süre iyi hissettirdi. kendimi görmek istediğim yerde veya oraya yakın olduğumun söylenmesi iyi hissettirdi. fakat bu iyi hissi fark ettiğim anda kısa süre bile sorgulamadan yok ettim.  'tamam oldum' hissi asla hissetmek istemediğim bir hâl. beni kamçılayan tek düşünce yeterli hissetmemek. benden iyisini görmek beni kamçılıyor. düne göre gelişmediğimi görmek beni kamçılıyor. duraklama yaratan her türlü düşünce veya duygudan kaçmak istiyorum. bi kişinin gözünde başardığımı görmek bir anlam ifade etmiyor. onun sözüne yanılırsam 'demek ki bazı şeyleri doğru yapıyorum bu durumu korursam diğer insanlar da benim için aynı şeyi düşünür' düşüncesi çok hatalı. herkesin algısı ve dünyası farklı. bir insanda yarattığım izlenimin çıkarttığı bu sonuç başkasında farklı olabilir. hâlâ çabalamaya kendimi bile ikna edeceğim o imkansız günü görene kadar devam etmek zorundayım. neredeyse herkesi küçümsediğim için, benden aşağıda gördüğüm birinin beni aşağılaması ihtimali beni ayakta tutuyor. onları duyduğumda kontrolüm altındaki öfkenin ortaya çıkıp sonuca ulaşmak adına tüm gerekli olanları yapması çok hoşuma gidiyor çünkü bunu kendi kendime yeterli oranda yapamıyorum. o yüzden bu hissedeceğim mutluluğu engellemek zorundayım. o anlık hissin uzun vadede beni durdurmasını istemiyorum. gözü dönmüş bir pitbullun sahibini unutması ve ona saldırması gibi hedefi dışında başka hiçbir şeyi görmeyen bir canavara dönüşmek zevk aldığım tek şey.


2- 27 kasım salı 21.19
kendimi küçük görmek ile en karanlık fantezim arasında bir bağlantı kurdum. içinde hiç malzeme olmayan tek renk küçük bir dikdörtgen odanın uzun kenarlarından birinin ortasında yüzümü duvara sırtımı odaya vererek sol bacağımı hafif miktarda öne atarak kırdığım sağ bacağımı ise arkaya doğru tamamen uzatarak göğsümü içime büzüp sırtımı dışarı doğru açarken kollarımı kırıp dirseklerimi belimde sabitlediğim yumruklarımı sıkıp yüzümde birleştirdiğim bir anda tam üzerime beyaz ve şiddetli bir ışık verilmişken kostüm giymiş 4 tane kadının beni onlar yorulana kadar kırbaçlamasının ardından onlarla birlikte olmak büyük ihtimalle bana en çok zevk verecek cinsel deneyim olurdu. bu mazoşist tavrı görünce dün geceki hislerime geri döndüm. çok basit ve bariz bir bağlantı var. insanların acı dediği her türlü fiziksel zihinsel durumlar, aşağılanma, duygusal boşalma anlarının hepsi bana üst düzey zevk veriyor çünkü içimdeki o çirkin yaratık bu durumun kaynağını bulup onu tek bir lokmada ham yapıyor. bunu yapınca da büyüyor tabi. onun büyümesi de, o, benim içimde bir yer kapladığı için benim boyutumu arttırıyor. bu sürekli büyüme isteği beni garip hissettirdi. garibin açılımı ne bilmiyorum. üzüldüm mü şaşırdım mı yoksa bu pislik hislere sahip insanlarla aynı bünyede bulunmak mı kötü hissettirdi bana, bilmiyorum. gerçi kötü bile hissettiysem kötüyü nasıl açacağımı bilmiyorum.

3- 30 kasım cuma 03.12
umudum kalmadı.

4- 30 kasım cuma 09.57
büyük bir pozitif enerjiyle uyandım.

5- 1 aralık cumartesi 04.32
saf bir mutluluk yaşadım ve acizliğimden nefret edip çöktüm.

6- 1 aralık cumartesi 22.14
bir arkadaşımla iletişimi kesme kararı aldım. tabi onun bundan haberi yok. 1 sene 2 ay önce bunu başka bir insan üzerinde denerken sürecin beni biraz soru işaretleriyle boğması fakat şu an bunu 1 saniyeden kısa bir sürede soğukkanlılıkla yapmam ve hiçbir şey hissetmemem üzerine kendime sordum. lan. bu zor bir olay. en azımdan belki de farkında olmadan tatmin olmuşumdur bu başarıdan. kötü hissetmediğim kesin olduğu içn bu ihtimale yoğunlaşıyorum. ama yine de bir cevap yok.

9 aralık pazar 23.37


uyuşma fikri hep lanetli bir olgu benim için. bunun sebebine sonra değineceğim fakat ilk uyuşmanın kaynağına baktığımda orada mutluluğun yattığını gördüm. tüm uyuşturucuların kaynağı mutluluktu. kişi mastürbasyon yaptığında, seviştiğinde, sigara içtiğinde, esrar kullandığında, hap atıp taksimin urderground mekanlarında sabaha kadar dünya o an dönmüyormuşçasına dans ederken nasıl uyuşuyorsa ve bunun sebebi yaşadığı anlık veya devamlı mutluluksa aynı şekilde, kişi piknik yaptığında, müzik dinlediğinde, yüzdüğünde, oturup kafasındakileri bir yere karaladığında da mutlu oluyordu ve bu mutluluk zamanı içerisinde beyinsel işlerinde, bilişsel fonksiyonlarında yavaşlama, azalma veya tamamen yok olma durumunu yaşıyordu. peki ya bu neden istenmez bir şey olsun ki. çünkü bu yaklaşıma sahip olma durumunda insan, tanrı olma yolunda ilerleme sürecinde hiç de samimi değildir. kişi tanrı olma veya tanrı olmaya çalışma kararı aldığı andan itibaren teorisini pratiğe dökmeye kalkarsa kendi içinde yaşayacağı gelişme grafiği ya parabolik ya logaritmik ya da düz bir grafik olmak zorundadır. yani grafikte herhangi bir sekte göremezsiniz, ne bir sabit an ne bir aşğıya düşüş. tanrı olmak isteyen insan gelişme ve ilerleme fikrinden kendini alıkoyacak maddeleri kendi hayat denklemine koymamalı üstüne üstlük durmamalı da. ama insan bunu başaramadığı anları görünce kendine kızıyor. daha çokçabalaması ve geçmişinde geçirdiği durağan zamanların telafisini yapması gerektiğini düşünüyor. ama dur. ya başından beri bakış açısında bir hata varsa. ya harbiden, insan, tanrı asla olamayacaksa ve eğer ki olma yolunda ilerlemek istiyorsa o zaman da bu ilerlemenin insan bünyesine uygun olması gerekiyorsa ve insan bünyesi yetersizse. yani bu sadece ilerleme gösteren grafik insan bünyesine uygun değilse ve bu ilerlemenin aralarına sağlıklı bir bünye ve zihin için nadir mutluluk duraksamaları gerekiyorsa. o zaman başta birbiriyle çelişkili gelen uyuşmak ve tanrı olma çabası arasında aslında bir ilişki olduğu ortaya çıkar. insan, tanrı olma yolunda yetersiz oluşunu telafi etmek için(asla tam olarak ilerliyor durumda olamamak) başka bir yetersizlik(arada mutluluğun verdiği uyuşukluğun bünyeyi yeni çabalara ve günlere hazırlaması) örneği sergilemesi gerekiyor. yani aslında tam siyah gibi değil ama beyaz hiç değil. siyahla beyazın arasında siyaha daha yakın bir yerlerde. ama oldu mu şimdi. mantığın 2. ve 3. ilkesini reddettim şu an. bu süreç gayet meraklandırıcı. altından bi şey çıkabilme umudu veriyor bana. 



23 Kasım 2018 Cuma

buraları gece hep kırmızıya çalan sepya

neden bilmem. kamera da algılayamıyor bir türlü. karanlık bir görüntü. muhteşem bir hava. bu saate kadar uyumamış depresyonu sinapslarında yaşayan biri için zihni bir noktaya yoğunlaştırıp sessizleştiren ve korkuyla kişiyi baş başa bırakan bir sahne. bense ona bakmak yerine buraya yazıyorum. hep böyle miydi acaba. yoksa büyük deprem öncesi çığlıklar mı. çığlık demişken bu vakitlerde köpekler ve martılar oldukça huysuz. arada bir de hırsızlar uğruyor mahalleye. yan komşular uyanıp adama sövüyor aşağı inip ona haddini bildirmek yerine. ilginç. yani benim buna alışmam. bir şeylerin doğrusunu sürekli etrafına dikte etmeye çalışan çocuk ben yok oldu. ama o zamanlar şu anki hâlime sahip insanları görebiliyordum. ve onlar gayet aşağılıktı. şimdi onlardan biriyim ama kendimi kötü hissetmiyorum. sigaranın külünü tablaya atacak enerji bile yok içimde. ne yazdığımı umursayacak sosyal kaygı da. gökyüzü daha da kızıllaşmış. bunu söylemiştim sanırım ama köpekler neden bu saatte havlıyor. acaba istanbuldan bi süreliğine uzaklaşsam mı. o zaman da burada tanıştığım insanların çoğu ölüp ben hâlâ yaşamaya devam edersem vicdan azabı çekerim. bu kadar güzel bir ölüm fırsatını kaçırmış olmak üzücü olurdu. yoksa içimde mi büyütüyorum. bulutların ardı simsiyah. peki ya bu garip olansa. bulutların geri kalanı da kırmızı olsaydı belki güneş ışınlarının kırılması diyerek geçiştirebilirdim bu mevzuyu. insan anlayamayınca korkuyor. sessiz sakin fakat bir şekilde dışarıdan ilgi çekici bir görüntüye sahip biri için örneklenebilir mesela. kişinin gizemli gelme sebebi ona bakanın onu anlayamaması. fakat o kişinin yapacağı bazı mikro ifadeler bu gizemin ilgi çekici olmaktan çıkıp ondan korkulmasına sebep oluyor. halbuki o kişiyi anlama isteği daha da artıyor gözlemleyenin. korkutucu olan şeyi anlayamazsa ona karşı kendini savunamaz. basit hayatta kalma prensibi. ama gözlemcinin burada bir seçim yapması gerekir. ya korkutucu olan şeyi anlama pahasına ona yakınlaşıp hayatını bir süreliğine riske atacak ya da hayatına değer verip direkt oradan uzaklaşmayı tercih edecek. uzaklaşmak kolay olan ki hatta mantıklı da olan. o yüzden insanlar sosyopatları izlemeyi yalnızca filmlerde seviyor. kendilerine zarar gelme ihtimali yok. ve böylelikle karşılarına böyle bir insan geldiğinde kendilerini daha tecrübeli hissediyorlar. korkuyu yenmenin basitleştirilmiş hâli. yine gayet mantıklı. ama aslında bir şeyleri kaçırıyoruz. bu kişilerin içinde olduğunu hissettiğimiz canavar hepimizin içinde var. birçoğumuz bunun farkında değil. bir kısmımız bunu sezebiliyor çünkü yeri geldiğinde insanlık dışı gelecek senaryoları inşa edebiliyorlar lakin toplumsal kaygılar bunu gizlemeleri için onları duraklatıyor. bir kısmımız yalnızca hissetmekle kalmayıp bunu yaşamış da. zira çoğunluğumuz gibi şüpheleri olmadığı için bunu dışavurmaya devam ediyorlar. ta ki bazılarımız, işte onlar canavarı kontrol altında tutanlardır, ormanda tek başına yürüyebilecek yetiyi edinmişlerdir. ama ben nerdeyim. tek önemlisi bu. bu çizdiğim hiyerarşinin dizilimi hatalı da olabilir. bana ne. vaziyet bu. canavar olarak yaşamanın hatalı tarafı nedir. belki de onlar canavara saygı duyanlardır. belki de onlar canavarı görüp onu kontrol altında tutanlar için 'canavarı öyle veya böyle gördü ve ondan korktuğu için onun yanına bir daha uğramadı' şeklinde düşünüyordur. ama böyle düşünmesinler. bu hatalı olur. o kişiler canavarı doğru yerde çıkarmasını iyi bilir çünkü. ama hayat iyilerin dramatize edildiği ve alçakgönüllü olanın er veya geç kazandığı bir yer değil. umarsız olan da kazanabilir. belki de canavarla tecrübesi daha fazla olan çizimi hep aptalca yapılmış karakter galip gelir. fakat biz iyinin kazandığını bilmek isteriz. bunu görüyor olmak doğal bir uyuşturucudur. çoğumuz belki de hepimiz dünyaya iyi niyetle geldik. ama gelişimizin öncesinde belirliydi bu. hatta doğumundan itibaren kötü şeyler deneyimleyenler bile uzun süre iyiye verdiği değeri kaybetmedi. pff. çıkar yolu yok. hâlâ doğru olanı veya daha iyi olanı veya daha kârlı olanı arıyorum. cevabın olmadığını bile bile. felsefe dilin yanlış anlaşılmasının bir sonucudur ki yalnızca felsefe değil birçok sorun için geçerlidir bu. ortada yalnızca durumlar vardır. durumların arkasında bir anlam gizli değildir. insan zihnine yalnızca durumlar yeterli gelmez. onu gerçekten anlamak ister. çoğu zaman yalnızca anladığını sanır fakat asıl olan anlama gayesinin ardında korkuyu giderme isteğinin oluşudur. bazıları kolay emin olur. bazıları emin olmayı önemli gördüğü için kolay kolay oltaya gelmez. daha da derinini kazar. ama kazdıkça görecektir ki eline gelen yalnızca toprak. evet toprak. toprağın kendisi. ne toprağın içindeki çamurlu kısımın farklı oluşu. ne bazı yerlerde çıkan solucanın kattığı farklılık. ne de koparması zor bitki köklerinin altındaki gizli varlığı. hayır yalnızca toprak. gökyüzü normale geri döndü. çok rahatlatıcı bir mavi beyaz örüntüsü. az önce kırmızıydı. ama sadece kırmızı. gördüğümden ötesi değildi. önceden de olmadı sonra da olmayacak.

10 Kasım 2018 Cumartesi

çirkin eksik kusurlu olanı sevmek

doğduğumuz dünyadaki güzelliğin karşılığı kusursuzluktu. bir çizik, hızlıca alıştığımız standardın dışında kalan herhangi bir şey moralimizi fazlasıyla bozmaya yetiyordu. alışkanlıklarımızı sorgulamak yorucuydu. kabullenişlerimiz o kadar güçlüydü ki gerçek sanıyorduk. ne kadar bilincimiz aptalca olduğunu söylese de hep daha iyisini aramaya devam ediyorduk. daha iyi ev, iş, araba, eş, sağlık, para, ayrıcalık. amacımız bir şekilde mutlu olmak değil şu dünyada daha üstün bir yer kapmaktı. tatmin oldukça şişen, şiştikçe daha fazla tatmine ihtiyaç duyan egomuza yetişmekti derdimiz. 

sonra? sonra yaşadık. ta ki ilk savrulmaya dek. en başta kendimizin mükemmel olmadığı gerçeğine bir şekilde ulaşana dek. mona lisa bile dağılırken biz de etten kemiktendik. çok basittik. kırılgandık. hastaydık. elimizdekiler de bozuluyordu. hatta etrafımızdan ölenler bile oluyordu. garip. bunca kusursuzluk beklentisinin temelinde bu kadar temelsiz bir yapı olması... garip. 

aldatılmış olmak sorun muyd bilmiyorum. geriye dönüp eksik kalan u harfini eklememek zor olsa da devam edeceğim. filmlerdeki kusursuz güzel insanlar bir makyaj hilesiydi ama bu ne kadar önemliydi? hiçbir şey ilk alındığı gibi olmayacaktı ama hep yeni bir şeyler vardı, sıkı sıkıya bağlı olduğumuz. 

konfor arayışının daha fazla rahatsızlık getirdiği gerçeğine ikna olacağımız şoklardan sonrası eksik, çirkin, kusurlu olanı sevmeye başlayabiliyoruz galiba. biliyorsun ki göz altı çizgileri çok daha anlamlı. seviyorsun onları. eksik kalan daha gerçekçi. saygı duyuyorsun. hepsi bir farklı geliyor artık gözüne. bazen milyarlık kulaklıktansa beş on liralık bir kulaklıktan çıkan sesin daha hoşuna gittiğini anlıyorsun. milyarlık telefona sahip çıkma endişesi yerine ekonomik bir telefonu özgürce, savrukça kullanmayı daha çok seviyorsun. biliyorsun çünkü hayatının bir parçası yapamazsın onu. ama yapanlar var çok iyi biliyorsun.

''kusursuzla'' işin olmuyor artık. sadece çok iyi tanıdığın bir insanın yüzündeki farklılığı seviyorsun.




 

törpü

nehrin içerisinden sökülen zehri incelerken önce nehre bakıp kalıntılarının süzülüşünü incelemek, onu yakalayamayacağını fark edip daha da odaklanmak, odaklandığının farkına varıp sadece odaklanmaya odaklanmak ama asıl odaklanmayı başaramamak, ardından akıldan bir anda saçma bir düşünce fırlaması ve zehir ile nehir arasındaki ilişkiye dair yaptığın gözlemlerin bağlarının daha anlaşılır olması.

artık anladığını sanmak, anladığını sanarak hareket etmek, gülümsemek, küçümsemek, ama tekrar başına geldiğinde düşündüklerinin hiçbirini gerçekleştiremeyeceğini ve ne kadar aciz olduğunu göreceğini o an gelene kadar aklından hiç geçirmemek.

o anı yaşamak, kaybolmak ve kaybetmek, çöküşü hissetmek, çöküşe anlam yüklemek, çöküşün seni ele geçirmesine izin vermek, bununla birlikte daha da hissetmek, duygularının içinde bir canavara dönüşmeden önce onu ne kadar çok küçümsediğini, onun görünüşündeki tatlılığın ve acizliğin seni kandırmasına izin verdiğini hatırlamak, bir şeyleri küçümsemenin ne kadar hatalı olduğunu defalarca tecrübe etmene ve bunu yapmamak için aşırı çabaladığını düşünmene rağmen küçümsediğin yeni bir şey olduğunu fark etmen ve bunun yine sana zarar verdiğini görmen.

buraya nereden geldik? kendine verdiğin sözlere ne oldu? yanlışları görmüştün ve hani teorin pratiğindi? bir insanın sana zarar vermesinin tek yolu hani yalnızca o kişiye değer vermek ile alakalıydı? değer vermenin kaynağı neresiydi? evet, anlam yüklemekti, biliyordun, peki o zaman neden tekrar anlam yükledin? neden tekrar kafanın içinde onunla birlikte hayaller kurdun? neden gözünün önüne onun yüzünü getirdin saatlerce? neden sevmeyi tekrar hissettin? hislerini döküşünün saflığını ya anlayan ve tepki vermeyen ya da belki hiç anlayamayan birine bunu önceden bile bile göstermek seni kaybettirdi.

süreci geçirdin. artık her şey bayağılaştı. bunu kaçıncı tekrarlayışın? çok oldu. sigaranı yak. geç oldu. 5. kısımda neler olacağını biliyorsun. bu zinciri düzenli yaşamak ve gözlemlemek son ve zor olan bu kısmın süresini 1 saniyeye düşürdü. duygusuzlaştın ve artık bunu anlıyorsun. hayır. yanılmamışsın. başta kendine kattığını sandığın konuda haklısın. ruh hastası bir orospu çocuğuydun. artık aynı zamanda duygusuz bir orospu çocuğusun ve yukarıda tüm yazdıklarınla dalga geçecek düzeyde bir deli.

seni artık üzememeleri ne acı. duyguları tadamıyorsun. çoğu insanın bilinçaltına atarak yaptığı şeyleri heralde bilincimden kustum. mutlu da değilim, şaşkın da korkmuş da. beni ayakta tutan tek şey öfke. öfkenin beni ele geçirişi geri kalanların hepsini ingiltere tarafından sömürülmüş afrika ülkelerine dönüştürdü. ve çocuğum olan gurur ile arkamdaki ölü bedenlere bakıp yola konulmanın vakti geldi. umutsuzluğa alışmayın, yatağa küs girmeyin. öptüm.

14 Eylül 2018 Cuma

kendime tavsiyeler

-bu dünyanın her konuda adaletsiz ve acımasız bir yer olduğunu unutma. her şey şans eseri bir arada. her şey tesadüf eseri oluşuyor ve başına saçma sapan bir olay gelmemesi için hiçbir sebep yok.
-değerli biri olmadığını unutma. hayatının hiçbir anında değerli olmayacaksın. diğer insanlar için de aynısı geçerli ama bazı dallamalar bunun farkında değil.
-kimseye empati besleme. kimin hangi anda hangi durumda olduğunun hiçbir önemi yok. genlerinin kafasına taktığı tek şey kendi hayatının sürerliliği ve sonsuzluğa ulaşabilmesi için üremen. genlerin kendin dışında başka hiçbir şeye önem vermiyor. yaptığın her hareket bencilce olmak zorunda. sonunda manevi veya maddi tatmin elde etmediğin hiçbir hareketi ne sen ne bir başkası yapacak.
-hiçbir zaman kendini beğenme. kendini beğenmeyi hak eden bir varoluşa sahip değilsin. bu hayatta ya çöplüğün içinden ışıldayan tek tüklerden biri olacaksın ya da çöplüğün içinde çürümeye devam edeceksin. bu hayatın adaletsiz oluşu sen daha doğmadan senden çok şey aldı ama sana zeka bahşetti. bunu kullanmak dışında başka hiçbir seçeneğin yok varoluşunu mükemmele tamamlayabilmek için.
-hiçbir zaman yalan söyleme. yalan sorumluluk gerektirir. öyle bir sorumluluk türü ki yerine getirebilmek için iyi bir hafızaya sahip olmak zorundasın. hayatın sana bahşettiği diğer bir özelliğin ise hafızandan istediğin her şeyi, en travmatik olayları bile silebiliyor olman. ama bunun seviyesi bu hediyeyi lanete çevirmiş durumda ve hafızan çok kötü. altına girdiğinde çıkamayacağın bir top.
-asla pişman olma. pişmanlık kaygı doğurur. hiçbir şeye değer vermiyor olma sebebin değer vermenin kaygı doğuruyor oluşu idi. kaygı çok fazla insanın neden sahip olduğunu bilmediği için hayatlarından asla atamadığı bir lanet. bir şeyden pişman olabilmen için öncesinde o şeyin senin için değerli olması gerekir. hiçbir şeye değer vermeyen biri olarak hiçbir şeyden pişman olma hakkın yok. pişmanlık sonucu değiştirmeyecek.
-sonuç dışında başka hiçbir şeye odaklanma. sonuca nasıl ulaşıldığına bak. sonucun kendisine bak. sonucun doğuracağı ihtimalleri düşün. sonucun sebebi tek mi birden fazla mı buna kafa yor. sonuçtan ders çıkarmak için sonucun sebep veya sebeplerini çok iyi analiz et. fakat asla söylenme. asla pişman olma. asla keşke deme. sonuca asla tepki verme. sonucu değiştiremeyeceksin.
-istisnasız olarak her durumda soğukkanlılığını koru. sonunda ölüm bile olsa genlerinin senin en zor durumda bile sana adrenalin ve stres pompalıyor olma sebebi senin hayatta kalmanı sağlamak. hayatta kalabilmen için ise kaotik durumu anlık olarak analiz edip yorumlayıp harekete geçmen gerekiyor. bunu ancak sakin kalarak yapabilirsin. vereceğin her türlü duygusal tepki(şaşırma, korku, üzüntü vs.) senin durumu kontrol etmeni zorlaştıracak. sakinliğini korumayı başaramadığın anda kaybedersin.
-içindeki canavarı açığa çıkar. her insan içinde bir canavarla yaşar. kimisi daha onun varlığından bihaberdir, kimisi onu tanır ve onun kendisine hakim olmasına izin verir, kimisi onu kontrol eder. nietzsche der ki: Ne çok gülmüşümdür keskin pençeleri olmadığı için kendini iyi zanneden zayıflara.
nietzsche çok fazla insanın kendi içindeki canavarı tanımadığını bilir. bu insanlar kendilerini zararsız olarak tanımlarlar fakat daha önce zararlı olabileceklerini hiç tecrübe etmemişlerdir. kendini veyahut insanlığı anlayabilmen için önce ne kadar insanlıkdışı bir insan olabildiğini deneyimlemen gerek. içindeki canavarın neler yapabildiğini görüp o durum veya durumların üzerinde gereğinden fazla düşünüp o canavarı kontrol altına almak zorundasın.
-kendini hiçbir grubun içinde görme. sen bir insansın ve her insan birbirinden apayrı canlı türleri. kendini hiçbir zaman bir topluluğun içinde görme veya savunucusu olma. onlar hiçbir zaman seni gerçekten yansıtmayı başaramayacak. hatta sen bile seni tam olarak yansıtamayacaksın. evet sen bir erkeksin ama erkekten ötesi değilsin. sadece erkeksin. erkeklerin sahip olduğu bilimsel gerçekler dışındaki hiçbir genelleme seni alakadar etmez, senin için doğru olsalar bile.
-bu hayattaki en önemli problemin ''bu hayatın bir anlamının var olup olmaması'' olduğunu düşünmeyen herkes daha hayata yüzeysel bakma safhasını geçememiş kişilerdir. onlarla ciddi konuları derinden tartışamayacağını unutma ve onlarla geçireceğin sohbeti buna göre şekillendir.
-insanlar hakkında kötü düşüncelere sahip olduğunda bu düşüncelerini onların yüzüne en acımasız cümlelerle göster. eğer olgun bir bireyse önce senin ona karşı söylediğin iddiaları kendi içinde değerlendirip daha sonra sana sakince tepkinin sebebini soracak ve düşüncelerine önem verecek ya da seni hiç umursamayacaktır. olgun biri değilse öncelikle senin bu yapacağın hadsizliği toplumda yapabilme potansiyeli olan insan sayısı çok az olduğundan çok yüksek olasılıkla daha önce böyle bir tepkiyle karşılaşmadığı için ilk başta ne olduğunu anlayamayacak. ardından senin ona yönelttiğin negatif düşünceleri o da kendi içinde bir yerlerde onaylıyorsa fakat bunu ister kendisine kabul ettirmek istemiyor ister ortamdaki diğer insanlara kabul ettirmek istemiyor olsun, bu tepkini yalanlayacak veya sana karşı agresifleşecektir. her duruma hazırlıklı ol. burada yazanlar dışında kalan eksepsiyonel durumlara da.
-birisini dinlerken tepksiz bir yüz ifadesi ile sadece onun gözlerinin içine bak. ama bakışın boş olmayacak. karşındaki kişi sana baktığında kendisine farklı bir şekilde baktığını hissetmek zorunda. bu sırada onun sözünü asla kesme ve onu gerçekten dinle. o farklı bakışınla sadece yüzünle bir şeyler deniyor olduğunu düşünmemeli. onu gerçekten dinlediğini ona onun için değerli sorular sorarak veya cevaplar vererek kanıtlamak zorundasın.
devamı gelir heralde.

9 Mayıs 2018 Çarşamba

beklerdin, ne buldun sen yeryüzünde hey serseri? bilinir mi böyle yerde bir kimsenin öz değeri? unut artık bunca yıldır tükettiğin emekleri, devlet kuşu konsa bile istemem ben bundan geri, işte geldik gidiyoruz, şen olasın halep şehri. sen pişirdin, sen yuğurdun, elin hamur karnın açtır, kursağına düşen en son tuzsuz, yağsız bulamaçtır, kimse bilmez kim kazanır bu oyunda, bu bir maçtır, yediğimiz emek aşı, içtiğimiz alın teri, işte geldik gidiyoruz, şen olasın halep şehri. uğraşırsın, çabalarsın, parasını eller alır, bir gölgeye benzer umut, bir uzanır bir kısalır, çok umuda düşen kişi karanlıkta yaya kalır, bir oyuncak sanmış idik bir zamanlar koca dehri, işte geldik gidiyoruz, şen olasın halep şehri. yüze geldi düne kadar köşesinde keyf çatanlar, vatansever oldu çıktı başımıza kaltabanlar, bizler bugün buyruk kulu, onlar ise kahramanlar, biz batakta köprü olduk, başkaları geçti nehri, işte geldik gidiyoruz, şen olasın halep şehri. bir kılkuyruk gelir sana çalım satar, kafa tutar. birer birer toplarsın sen, o binleri birden yutar, binbir çeşit ezgi hergün aşımıza ağı katar, bir boğazı tokluğuna çekiyorsun bunca kahrı, işte geldik gidiyoruz, şen olasın halep şehri. dinlenmeden bir gün başım gençlik böyle geldi geçti, olan işler yüreğimde birer birer yara açtı, neden sonra alık gönül karanlıkta akı seçti, kutlu olsun gelenlere bu uğursuz konuk yeri işte geldik gidiyoruz, şen olasın halep şehri. namdar rahmi karatay