23 Kasım 2018 Cuma
buraları gece hep kırmızıya çalan sepya
neden bilmem. kamera da algılayamıyor bir türlü. karanlık bir görüntü. muhteşem bir hava. bu saate kadar uyumamış depresyonu sinapslarında yaşayan biri için zihni bir noktaya yoğunlaştırıp sessizleştiren ve korkuyla kişiyi baş başa bırakan bir sahne. bense ona bakmak yerine buraya yazıyorum. hep böyle miydi acaba. yoksa büyük deprem öncesi çığlıklar mı. çığlık demişken bu vakitlerde köpekler ve martılar oldukça huysuz. arada bir de hırsızlar uğruyor mahalleye. yan komşular uyanıp adama sövüyor aşağı inip ona haddini bildirmek yerine. ilginç. yani benim buna alışmam. bir şeylerin doğrusunu sürekli etrafına dikte etmeye çalışan çocuk ben yok oldu. ama o zamanlar şu anki hâlime sahip insanları görebiliyordum. ve onlar gayet aşağılıktı. şimdi onlardan biriyim ama kendimi kötü hissetmiyorum. sigaranın külünü tablaya atacak enerji bile yok içimde. ne yazdığımı umursayacak sosyal kaygı da. gökyüzü daha da kızıllaşmış. bunu söylemiştim sanırım ama köpekler neden bu saatte havlıyor. acaba istanbuldan bi süreliğine uzaklaşsam mı. o zaman da burada tanıştığım insanların çoğu ölüp ben hâlâ yaşamaya devam edersem vicdan azabı çekerim. bu kadar güzel bir ölüm fırsatını kaçırmış olmak üzücü olurdu. yoksa içimde mi büyütüyorum. bulutların ardı simsiyah. peki ya bu garip olansa. bulutların geri kalanı da kırmızı olsaydı belki güneş ışınlarının kırılması diyerek geçiştirebilirdim bu mevzuyu. insan anlayamayınca korkuyor. sessiz sakin fakat bir şekilde dışarıdan ilgi çekici bir görüntüye sahip biri için örneklenebilir mesela. kişinin gizemli gelme sebebi ona bakanın onu anlayamaması. fakat o kişinin yapacağı bazı mikro ifadeler bu gizemin ilgi çekici olmaktan çıkıp ondan korkulmasına sebep oluyor. halbuki o kişiyi anlama isteği daha da artıyor gözlemleyenin. korkutucu olan şeyi anlayamazsa ona karşı kendini savunamaz. basit hayatta kalma prensibi. ama gözlemcinin burada bir seçim yapması gerekir. ya korkutucu olan şeyi anlama pahasına ona yakınlaşıp hayatını bir süreliğine riske atacak ya da hayatına değer verip direkt oradan uzaklaşmayı tercih edecek. uzaklaşmak kolay olan ki hatta mantıklı da olan. o yüzden insanlar sosyopatları izlemeyi yalnızca filmlerde seviyor. kendilerine zarar gelme ihtimali yok. ve böylelikle karşılarına böyle bir insan geldiğinde kendilerini daha tecrübeli hissediyorlar. korkuyu yenmenin basitleştirilmiş hâli. yine gayet mantıklı. ama aslında bir şeyleri kaçırıyoruz. bu kişilerin içinde olduğunu hissettiğimiz canavar hepimizin içinde var. birçoğumuz bunun farkında değil. bir kısmımız bunu sezebiliyor çünkü yeri geldiğinde insanlık dışı gelecek senaryoları inşa edebiliyorlar lakin toplumsal kaygılar bunu gizlemeleri için onları duraklatıyor. bir kısmımız yalnızca hissetmekle kalmayıp bunu yaşamış da. zira çoğunluğumuz gibi şüpheleri olmadığı için bunu dışavurmaya devam ediyorlar. ta ki bazılarımız, işte onlar canavarı kontrol altında tutanlardır, ormanda tek başına yürüyebilecek yetiyi edinmişlerdir. ama ben nerdeyim. tek önemlisi bu. bu çizdiğim hiyerarşinin dizilimi hatalı da olabilir. bana ne. vaziyet bu. canavar olarak yaşamanın hatalı tarafı nedir. belki de onlar canavara saygı duyanlardır. belki de onlar canavarı görüp onu kontrol altında tutanlar için 'canavarı öyle veya böyle gördü ve ondan korktuğu için onun yanına bir daha uğramadı' şeklinde düşünüyordur. ama böyle düşünmesinler. bu hatalı olur. o kişiler canavarı doğru yerde çıkarmasını iyi bilir çünkü. ama hayat iyilerin dramatize edildiği ve alçakgönüllü olanın er veya geç kazandığı bir yer değil. umarsız olan da kazanabilir. belki de canavarla tecrübesi daha fazla olan çizimi hep aptalca yapılmış karakter galip gelir. fakat biz iyinin kazandığını bilmek isteriz. bunu görüyor olmak doğal bir uyuşturucudur. çoğumuz belki de hepimiz dünyaya iyi niyetle geldik. ama gelişimizin öncesinde belirliydi bu. hatta doğumundan itibaren kötü şeyler deneyimleyenler bile uzun süre iyiye verdiği değeri kaybetmedi. pff. çıkar yolu yok. hâlâ doğru olanı veya daha iyi olanı veya daha kârlı olanı arıyorum. cevabın olmadığını bile bile. felsefe dilin yanlış anlaşılmasının bir sonucudur ki yalnızca felsefe değil birçok sorun için geçerlidir bu. ortada yalnızca durumlar vardır. durumların arkasında bir anlam gizli değildir. insan zihnine yalnızca durumlar yeterli gelmez. onu gerçekten anlamak ister. çoğu zaman yalnızca anladığını sanır fakat asıl olan anlama gayesinin ardında korkuyu giderme isteğinin oluşudur. bazıları kolay emin olur. bazıları emin olmayı önemli gördüğü için kolay kolay oltaya gelmez. daha da derinini kazar. ama kazdıkça görecektir ki eline gelen yalnızca toprak. evet toprak. toprağın kendisi. ne toprağın içindeki çamurlu kısımın farklı oluşu. ne bazı yerlerde çıkan solucanın kattığı farklılık. ne de koparması zor bitki köklerinin altındaki gizli varlığı. hayır yalnızca toprak. gökyüzü normale geri döndü. çok rahatlatıcı bir mavi beyaz örüntüsü. az önce kırmızıydı. ama sadece kırmızı. gördüğümden ötesi değildi. önceden de olmadı sonra da olmayacak.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder