26 Kasım 2018 Pazartesi

hisler listesi

1- 27 kasım salı 02.23
arkadaşıma hayvanlardaki zeta erkek tipini anlatmak için alfa beta familyasını baştan anlatmaya karar verdim. alfayı betayı gamma ve omegayı anlattıktan sonra tam zetayı anlatmaya geçecekken sabahtır sabırsız bi şekilde zetayı anlatmamı beklemesinin arkaplanında kendimi anlatacağımı düşündüğüne emin oldum. alfanın varolabilmesi için betanın olmasının zorunlu olduğunu, alfanın betaları kontrol altına aldığında veya koruması altına aldığında kendini alfa hissettiğini, betaların ise alfa olma çabasını omegaları aşağılayarak başarmayı çalıştığını fakat alfa olamadıklarını, zetaların ise hiyerarşinin dışındaki alfalar olduğunu, kimseyi aşağılamadıklarını, alfa olma çabasına girmediklerini, sakin olduklarını, gerçekten konuşmaya değer bir şey bulmadıklarında konuşmadıklarını, hiçbir alfanın onlar üzerinde hakimiyet kuramadığını anlattığımda 'evet kendini anlatacağını biliyordum' diyerek benim anlattığım zeta tanımına beni yakıştırması beni 1 saniyeden kısa bir süre iyi hissettirdi. kendimi görmek istediğim yerde veya oraya yakın olduğumun söylenmesi iyi hissettirdi. fakat bu iyi hissi fark ettiğim anda kısa süre bile sorgulamadan yok ettim.  'tamam oldum' hissi asla hissetmek istemediğim bir hâl. beni kamçılayan tek düşünce yeterli hissetmemek. benden iyisini görmek beni kamçılıyor. düne göre gelişmediğimi görmek beni kamçılıyor. duraklama yaratan her türlü düşünce veya duygudan kaçmak istiyorum. bi kişinin gözünde başardığımı görmek bir anlam ifade etmiyor. onun sözüne yanılırsam 'demek ki bazı şeyleri doğru yapıyorum bu durumu korursam diğer insanlar da benim için aynı şeyi düşünür' düşüncesi çok hatalı. herkesin algısı ve dünyası farklı. bir insanda yarattığım izlenimin çıkarttığı bu sonuç başkasında farklı olabilir. hâlâ çabalamaya kendimi bile ikna edeceğim o imkansız günü görene kadar devam etmek zorundayım. neredeyse herkesi küçümsediğim için, benden aşağıda gördüğüm birinin beni aşağılaması ihtimali beni ayakta tutuyor. onları duyduğumda kontrolüm altındaki öfkenin ortaya çıkıp sonuca ulaşmak adına tüm gerekli olanları yapması çok hoşuma gidiyor çünkü bunu kendi kendime yeterli oranda yapamıyorum. o yüzden bu hissedeceğim mutluluğu engellemek zorundayım. o anlık hissin uzun vadede beni durdurmasını istemiyorum. gözü dönmüş bir pitbullun sahibini unutması ve ona saldırması gibi hedefi dışında başka hiçbir şeyi görmeyen bir canavara dönüşmek zevk aldığım tek şey.


2- 27 kasım salı 21.19
kendimi küçük görmek ile en karanlık fantezim arasında bir bağlantı kurdum. içinde hiç malzeme olmayan tek renk küçük bir dikdörtgen odanın uzun kenarlarından birinin ortasında yüzümü duvara sırtımı odaya vererek sol bacağımı hafif miktarda öne atarak kırdığım sağ bacağımı ise arkaya doğru tamamen uzatarak göğsümü içime büzüp sırtımı dışarı doğru açarken kollarımı kırıp dirseklerimi belimde sabitlediğim yumruklarımı sıkıp yüzümde birleştirdiğim bir anda tam üzerime beyaz ve şiddetli bir ışık verilmişken kostüm giymiş 4 tane kadının beni onlar yorulana kadar kırbaçlamasının ardından onlarla birlikte olmak büyük ihtimalle bana en çok zevk verecek cinsel deneyim olurdu. bu mazoşist tavrı görünce dün geceki hislerime geri döndüm. çok basit ve bariz bir bağlantı var. insanların acı dediği her türlü fiziksel zihinsel durumlar, aşağılanma, duygusal boşalma anlarının hepsi bana üst düzey zevk veriyor çünkü içimdeki o çirkin yaratık bu durumun kaynağını bulup onu tek bir lokmada ham yapıyor. bunu yapınca da büyüyor tabi. onun büyümesi de, o, benim içimde bir yer kapladığı için benim boyutumu arttırıyor. bu sürekli büyüme isteği beni garip hissettirdi. garibin açılımı ne bilmiyorum. üzüldüm mü şaşırdım mı yoksa bu pislik hislere sahip insanlarla aynı bünyede bulunmak mı kötü hissettirdi bana, bilmiyorum. gerçi kötü bile hissettiysem kötüyü nasıl açacağımı bilmiyorum.

3- 30 kasım cuma 03.12
umudum kalmadı.

4- 30 kasım cuma 09.57
büyük bir pozitif enerjiyle uyandım.

5- 1 aralık cumartesi 04.32
saf bir mutluluk yaşadım ve acizliğimden nefret edip çöktüm.

6- 1 aralık cumartesi 22.14
bir arkadaşımla iletişimi kesme kararı aldım. tabi onun bundan haberi yok. 1 sene 2 ay önce bunu başka bir insan üzerinde denerken sürecin beni biraz soru işaretleriyle boğması fakat şu an bunu 1 saniyeden kısa bir sürede soğukkanlılıkla yapmam ve hiçbir şey hissetmemem üzerine kendime sordum. lan. bu zor bir olay. en azımdan belki de farkında olmadan tatmin olmuşumdur bu başarıdan. kötü hissetmediğim kesin olduğu içn bu ihtimale yoğunlaşıyorum. ama yine de bir cevap yok.

9 aralık pazar 23.37


uyuşma fikri hep lanetli bir olgu benim için. bunun sebebine sonra değineceğim fakat ilk uyuşmanın kaynağına baktığımda orada mutluluğun yattığını gördüm. tüm uyuşturucuların kaynağı mutluluktu. kişi mastürbasyon yaptığında, seviştiğinde, sigara içtiğinde, esrar kullandığında, hap atıp taksimin urderground mekanlarında sabaha kadar dünya o an dönmüyormuşçasına dans ederken nasıl uyuşuyorsa ve bunun sebebi yaşadığı anlık veya devamlı mutluluksa aynı şekilde, kişi piknik yaptığında, müzik dinlediğinde, yüzdüğünde, oturup kafasındakileri bir yere karaladığında da mutlu oluyordu ve bu mutluluk zamanı içerisinde beyinsel işlerinde, bilişsel fonksiyonlarında yavaşlama, azalma veya tamamen yok olma durumunu yaşıyordu. peki ya bu neden istenmez bir şey olsun ki. çünkü bu yaklaşıma sahip olma durumunda insan, tanrı olma yolunda ilerleme sürecinde hiç de samimi değildir. kişi tanrı olma veya tanrı olmaya çalışma kararı aldığı andan itibaren teorisini pratiğe dökmeye kalkarsa kendi içinde yaşayacağı gelişme grafiği ya parabolik ya logaritmik ya da düz bir grafik olmak zorundadır. yani grafikte herhangi bir sekte göremezsiniz, ne bir sabit an ne bir aşğıya düşüş. tanrı olmak isteyen insan gelişme ve ilerleme fikrinden kendini alıkoyacak maddeleri kendi hayat denklemine koymamalı üstüne üstlük durmamalı da. ama insan bunu başaramadığı anları görünce kendine kızıyor. daha çokçabalaması ve geçmişinde geçirdiği durağan zamanların telafisini yapması gerektiğini düşünüyor. ama dur. ya başından beri bakış açısında bir hata varsa. ya harbiden, insan, tanrı asla olamayacaksa ve eğer ki olma yolunda ilerlemek istiyorsa o zaman da bu ilerlemenin insan bünyesine uygun olması gerekiyorsa ve insan bünyesi yetersizse. yani bu sadece ilerleme gösteren grafik insan bünyesine uygun değilse ve bu ilerlemenin aralarına sağlıklı bir bünye ve zihin için nadir mutluluk duraksamaları gerekiyorsa. o zaman başta birbiriyle çelişkili gelen uyuşmak ve tanrı olma çabası arasında aslında bir ilişki olduğu ortaya çıkar. insan, tanrı olma yolunda yetersiz oluşunu telafi etmek için(asla tam olarak ilerliyor durumda olamamak) başka bir yetersizlik(arada mutluluğun verdiği uyuşukluğun bünyeyi yeni çabalara ve günlere hazırlaması) örneği sergilemesi gerekiyor. yani aslında tam siyah gibi değil ama beyaz hiç değil. siyahla beyazın arasında siyaha daha yakın bir yerlerde. ama oldu mu şimdi. mantığın 2. ve 3. ilkesini reddettim şu an. bu süreç gayet meraklandırıcı. altından bi şey çıkabilme umudu veriyor bana. 



23 Kasım 2018 Cuma

buraları gece hep kırmızıya çalan sepya

neden bilmem. kamera da algılayamıyor bir türlü. karanlık bir görüntü. muhteşem bir hava. bu saate kadar uyumamış depresyonu sinapslarında yaşayan biri için zihni bir noktaya yoğunlaştırıp sessizleştiren ve korkuyla kişiyi baş başa bırakan bir sahne. bense ona bakmak yerine buraya yazıyorum. hep böyle miydi acaba. yoksa büyük deprem öncesi çığlıklar mı. çığlık demişken bu vakitlerde köpekler ve martılar oldukça huysuz. arada bir de hırsızlar uğruyor mahalleye. yan komşular uyanıp adama sövüyor aşağı inip ona haddini bildirmek yerine. ilginç. yani benim buna alışmam. bir şeylerin doğrusunu sürekli etrafına dikte etmeye çalışan çocuk ben yok oldu. ama o zamanlar şu anki hâlime sahip insanları görebiliyordum. ve onlar gayet aşağılıktı. şimdi onlardan biriyim ama kendimi kötü hissetmiyorum. sigaranın külünü tablaya atacak enerji bile yok içimde. ne yazdığımı umursayacak sosyal kaygı da. gökyüzü daha da kızıllaşmış. bunu söylemiştim sanırım ama köpekler neden bu saatte havlıyor. acaba istanbuldan bi süreliğine uzaklaşsam mı. o zaman da burada tanıştığım insanların çoğu ölüp ben hâlâ yaşamaya devam edersem vicdan azabı çekerim. bu kadar güzel bir ölüm fırsatını kaçırmış olmak üzücü olurdu. yoksa içimde mi büyütüyorum. bulutların ardı simsiyah. peki ya bu garip olansa. bulutların geri kalanı da kırmızı olsaydı belki güneş ışınlarının kırılması diyerek geçiştirebilirdim bu mevzuyu. insan anlayamayınca korkuyor. sessiz sakin fakat bir şekilde dışarıdan ilgi çekici bir görüntüye sahip biri için örneklenebilir mesela. kişinin gizemli gelme sebebi ona bakanın onu anlayamaması. fakat o kişinin yapacağı bazı mikro ifadeler bu gizemin ilgi çekici olmaktan çıkıp ondan korkulmasına sebep oluyor. halbuki o kişiyi anlama isteği daha da artıyor gözlemleyenin. korkutucu olan şeyi anlayamazsa ona karşı kendini savunamaz. basit hayatta kalma prensibi. ama gözlemcinin burada bir seçim yapması gerekir. ya korkutucu olan şeyi anlama pahasına ona yakınlaşıp hayatını bir süreliğine riske atacak ya da hayatına değer verip direkt oradan uzaklaşmayı tercih edecek. uzaklaşmak kolay olan ki hatta mantıklı da olan. o yüzden insanlar sosyopatları izlemeyi yalnızca filmlerde seviyor. kendilerine zarar gelme ihtimali yok. ve böylelikle karşılarına böyle bir insan geldiğinde kendilerini daha tecrübeli hissediyorlar. korkuyu yenmenin basitleştirilmiş hâli. yine gayet mantıklı. ama aslında bir şeyleri kaçırıyoruz. bu kişilerin içinde olduğunu hissettiğimiz canavar hepimizin içinde var. birçoğumuz bunun farkında değil. bir kısmımız bunu sezebiliyor çünkü yeri geldiğinde insanlık dışı gelecek senaryoları inşa edebiliyorlar lakin toplumsal kaygılar bunu gizlemeleri için onları duraklatıyor. bir kısmımız yalnızca hissetmekle kalmayıp bunu yaşamış da. zira çoğunluğumuz gibi şüpheleri olmadığı için bunu dışavurmaya devam ediyorlar. ta ki bazılarımız, işte onlar canavarı kontrol altında tutanlardır, ormanda tek başına yürüyebilecek yetiyi edinmişlerdir. ama ben nerdeyim. tek önemlisi bu. bu çizdiğim hiyerarşinin dizilimi hatalı da olabilir. bana ne. vaziyet bu. canavar olarak yaşamanın hatalı tarafı nedir. belki de onlar canavara saygı duyanlardır. belki de onlar canavarı görüp onu kontrol altında tutanlar için 'canavarı öyle veya böyle gördü ve ondan korktuğu için onun yanına bir daha uğramadı' şeklinde düşünüyordur. ama böyle düşünmesinler. bu hatalı olur. o kişiler canavarı doğru yerde çıkarmasını iyi bilir çünkü. ama hayat iyilerin dramatize edildiği ve alçakgönüllü olanın er veya geç kazandığı bir yer değil. umarsız olan da kazanabilir. belki de canavarla tecrübesi daha fazla olan çizimi hep aptalca yapılmış karakter galip gelir. fakat biz iyinin kazandığını bilmek isteriz. bunu görüyor olmak doğal bir uyuşturucudur. çoğumuz belki de hepimiz dünyaya iyi niyetle geldik. ama gelişimizin öncesinde belirliydi bu. hatta doğumundan itibaren kötü şeyler deneyimleyenler bile uzun süre iyiye verdiği değeri kaybetmedi. pff. çıkar yolu yok. hâlâ doğru olanı veya daha iyi olanı veya daha kârlı olanı arıyorum. cevabın olmadığını bile bile. felsefe dilin yanlış anlaşılmasının bir sonucudur ki yalnızca felsefe değil birçok sorun için geçerlidir bu. ortada yalnızca durumlar vardır. durumların arkasında bir anlam gizli değildir. insan zihnine yalnızca durumlar yeterli gelmez. onu gerçekten anlamak ister. çoğu zaman yalnızca anladığını sanır fakat asıl olan anlama gayesinin ardında korkuyu giderme isteğinin oluşudur. bazıları kolay emin olur. bazıları emin olmayı önemli gördüğü için kolay kolay oltaya gelmez. daha da derinini kazar. ama kazdıkça görecektir ki eline gelen yalnızca toprak. evet toprak. toprağın kendisi. ne toprağın içindeki çamurlu kısımın farklı oluşu. ne bazı yerlerde çıkan solucanın kattığı farklılık. ne de koparması zor bitki köklerinin altındaki gizli varlığı. hayır yalnızca toprak. gökyüzü normale geri döndü. çok rahatlatıcı bir mavi beyaz örüntüsü. az önce kırmızıydı. ama sadece kırmızı. gördüğümden ötesi değildi. önceden de olmadı sonra da olmayacak.

10 Kasım 2018 Cumartesi

çirkin eksik kusurlu olanı sevmek

doğduğumuz dünyadaki güzelliğin karşılığı kusursuzluktu. bir çizik, hızlıca alıştığımız standardın dışında kalan herhangi bir şey moralimizi fazlasıyla bozmaya yetiyordu. alışkanlıklarımızı sorgulamak yorucuydu. kabullenişlerimiz o kadar güçlüydü ki gerçek sanıyorduk. ne kadar bilincimiz aptalca olduğunu söylese de hep daha iyisini aramaya devam ediyorduk. daha iyi ev, iş, araba, eş, sağlık, para, ayrıcalık. amacımız bir şekilde mutlu olmak değil şu dünyada daha üstün bir yer kapmaktı. tatmin oldukça şişen, şiştikçe daha fazla tatmine ihtiyaç duyan egomuza yetişmekti derdimiz. 

sonra? sonra yaşadık. ta ki ilk savrulmaya dek. en başta kendimizin mükemmel olmadığı gerçeğine bir şekilde ulaşana dek. mona lisa bile dağılırken biz de etten kemiktendik. çok basittik. kırılgandık. hastaydık. elimizdekiler de bozuluyordu. hatta etrafımızdan ölenler bile oluyordu. garip. bunca kusursuzluk beklentisinin temelinde bu kadar temelsiz bir yapı olması... garip. 

aldatılmış olmak sorun muyd bilmiyorum. geriye dönüp eksik kalan u harfini eklememek zor olsa da devam edeceğim. filmlerdeki kusursuz güzel insanlar bir makyaj hilesiydi ama bu ne kadar önemliydi? hiçbir şey ilk alındığı gibi olmayacaktı ama hep yeni bir şeyler vardı, sıkı sıkıya bağlı olduğumuz. 

konfor arayışının daha fazla rahatsızlık getirdiği gerçeğine ikna olacağımız şoklardan sonrası eksik, çirkin, kusurlu olanı sevmeye başlayabiliyoruz galiba. biliyorsun ki göz altı çizgileri çok daha anlamlı. seviyorsun onları. eksik kalan daha gerçekçi. saygı duyuyorsun. hepsi bir farklı geliyor artık gözüne. bazen milyarlık kulaklıktansa beş on liralık bir kulaklıktan çıkan sesin daha hoşuna gittiğini anlıyorsun. milyarlık telefona sahip çıkma endişesi yerine ekonomik bir telefonu özgürce, savrukça kullanmayı daha çok seviyorsun. biliyorsun çünkü hayatının bir parçası yapamazsın onu. ama yapanlar var çok iyi biliyorsun.

''kusursuzla'' işin olmuyor artık. sadece çok iyi tanıdığın bir insanın yüzündeki farklılığı seviyorsun.




 

törpü

nehrin içerisinden sökülen zehri incelerken önce nehre bakıp kalıntılarının süzülüşünü incelemek, onu yakalayamayacağını fark edip daha da odaklanmak, odaklandığının farkına varıp sadece odaklanmaya odaklanmak ama asıl odaklanmayı başaramamak, ardından akıldan bir anda saçma bir düşünce fırlaması ve zehir ile nehir arasındaki ilişkiye dair yaptığın gözlemlerin bağlarının daha anlaşılır olması.

artık anladığını sanmak, anladığını sanarak hareket etmek, gülümsemek, küçümsemek, ama tekrar başına geldiğinde düşündüklerinin hiçbirini gerçekleştiremeyeceğini ve ne kadar aciz olduğunu göreceğini o an gelene kadar aklından hiç geçirmemek.

o anı yaşamak, kaybolmak ve kaybetmek, çöküşü hissetmek, çöküşe anlam yüklemek, çöküşün seni ele geçirmesine izin vermek, bununla birlikte daha da hissetmek, duygularının içinde bir canavara dönüşmeden önce onu ne kadar çok küçümsediğini, onun görünüşündeki tatlılığın ve acizliğin seni kandırmasına izin verdiğini hatırlamak, bir şeyleri küçümsemenin ne kadar hatalı olduğunu defalarca tecrübe etmene ve bunu yapmamak için aşırı çabaladığını düşünmene rağmen küçümsediğin yeni bir şey olduğunu fark etmen ve bunun yine sana zarar verdiğini görmen.

buraya nereden geldik? kendine verdiğin sözlere ne oldu? yanlışları görmüştün ve hani teorin pratiğindi? bir insanın sana zarar vermesinin tek yolu hani yalnızca o kişiye değer vermek ile alakalıydı? değer vermenin kaynağı neresiydi? evet, anlam yüklemekti, biliyordun, peki o zaman neden tekrar anlam yükledin? neden tekrar kafanın içinde onunla birlikte hayaller kurdun? neden gözünün önüne onun yüzünü getirdin saatlerce? neden sevmeyi tekrar hissettin? hislerini döküşünün saflığını ya anlayan ve tepki vermeyen ya da belki hiç anlayamayan birine bunu önceden bile bile göstermek seni kaybettirdi.

süreci geçirdin. artık her şey bayağılaştı. bunu kaçıncı tekrarlayışın? çok oldu. sigaranı yak. geç oldu. 5. kısımda neler olacağını biliyorsun. bu zinciri düzenli yaşamak ve gözlemlemek son ve zor olan bu kısmın süresini 1 saniyeye düşürdü. duygusuzlaştın ve artık bunu anlıyorsun. hayır. yanılmamışsın. başta kendine kattığını sandığın konuda haklısın. ruh hastası bir orospu çocuğuydun. artık aynı zamanda duygusuz bir orospu çocuğusun ve yukarıda tüm yazdıklarınla dalga geçecek düzeyde bir deli.

seni artık üzememeleri ne acı. duyguları tadamıyorsun. çoğu insanın bilinçaltına atarak yaptığı şeyleri heralde bilincimden kustum. mutlu da değilim, şaşkın da korkmuş da. beni ayakta tutan tek şey öfke. öfkenin beni ele geçirişi geri kalanların hepsini ingiltere tarafından sömürülmüş afrika ülkelerine dönüştürdü. ve çocuğum olan gurur ile arkamdaki ölü bedenlere bakıp yola konulmanın vakti geldi. umutsuzluğa alışmayın, yatağa küs girmeyin. öptüm.